Sana anlatacak çok şey var bu sessiz kasabada,
Kararan yolların döşendiği, taşların dilsiz kaldığı,
Kavrulmuş meyve ağaçları gibi suskun ve sessiz.
Dökülen yapraklardan kalan sararmış hatıralar,
Paslı bir kapı kolu gibi, içten içe çürüyor gecede.
Bir sigaranın ucu gibi titreyen ay ışığı,
Kırık pencere camlarından sızıyor odaya,
Sanki yaşanmışlıkların, unutulmuş gölgelerin
Boşlukta yankılanan, silik bir nefesi gibi.
Çocuklar çoktan büyümüş burada,
Kırık bir oyuncak gibi kalmış düşleri;
Kapının eşiğinde, tozlanmış ayakkabılarla,
Zamanın gaddar eliyle yontulmuş yüzlerinde
Ağır bir hasret var, bir de yenilmişlik.
Ve nehirlerin sesi uzak, çok uzak şimdi,
Kurak dallar fısıldıyor geceyi,
Sanki kalbimize sıkışmış o eski türküler,
Birbirimize sarılmadıkça unuttuğumuz.
Burada insanlar göz göze gelmez kolay,
Bir ağızdan çıkmaz kelam, kırılgan ve suskun,
Bir kır kahvesinin tenhalığında yankılanır sadece,
Yorgun bardakların incecik cam sesi,
Ve yüzlerde o yorgun gülüşler.
Uzakta, kasabanın ötesinde,
Gurbet kuşları gibi uçuyor umutlar,
Ama dönmez geriye bir daha hiçbiri.
Gidip gitmemek arasında, iki ucu keskin bir bıçak,
Kendi içine çekilen yaralı bir dağ gibi bu yer.
O yorgun gülüşler, derin bir yangının külleriyle
Sana anlatılacak bir hikaye kalıyor geriye,
Yalnızlığın ve suskunluğun içinde büyüyen,
Her sözcüğü yaralı, her betimi ağır.
Kayıt Tarihi : 1.11.2024 23:59:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!