Ooh, gel... Ruh-i tabiat gibi malımür ü hamüş, Bu vefasız gecenin koynunda Kalalım bir ebedi saniye dalgın, bi-hüş... Kim bilir, belki de son leyle-i sevdamızdır; Bunda her lahza biraz ömr-i saadet sayılır! Ooh, bak dalgaların cezbe-i safiyyetine; Sanki bir hamle-i sevdaya açık bir sine. O kadar rakid ü sakit, o kadar müstağrak, O kadar uykuda her şey ki hemen korkulacak!
Ooh, gel gel, bu hafa-gaha beraber gidelim; Orda, sensiz geçecek günleri tazmin edelim. Bir siyah kuş gibi amade-i pervaz ü firar Bu vefasız gecenin koynunda Edelim gel, ebedi kalmak için bir ısrar... Kim bilir, belki de son lahza-i sevdamızdır; Hoş geçen her dem-i sevda ebediyyet sayılır!
VEDA GECESİ
Gel, tabiatte olan ruh gibi mahmur, suskun Bu vefasız gecenin koynunda Kalalım bir ebedi saniye dalgın, baygın... Kim bilir belki de son aşk gecemizdir bu gece; Bunda her anı biraz mutlu ömür saymalıdır. Ooh, bak dalgaların tertemiz istemlerine Sanki birden koşacak aşka açılmış kollar. Öyle durgun, o kadar sessiz, o denli dalgın, O kadar uykuda her şey ki hemen korkulacak.
Ooh, gel, gel de, bu sığ'nak yere birlikte gidip Orda, sensiz geçecek günleri tazmin edelim. Bir siyah kuş gibi hep kaçmaya fırsat arayan Bu vefasız gecenin koynunda Edelim gel, ebedi kalmak için bir ısrar... Kim bilir, belki de son anlarıdır aşkımızın; Hoş geçen her demi aşkın ebedilik sayılır.
1 Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. 1947 2 Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 1948 3 Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya 'Yaşadım' diyebilmen için...
Tarkan // Cuppa
Leyl-i Veda
Ooh, gel... Ruh-i tabiat gibi malımür ü hamüş,
Bu vefasız gecenin koynunda
Kalalım bir ebedi saniye dalgın, bi-hüş...
Kim bilir, belki de son leyle-i sevdamızdır;
Bunda her lahza biraz ömr-i saadet sayılır!
Ooh, bak dalgaların cezbe-i safiyyetine;
Sanki bir hamle-i sevdaya açık bir sine.
O kadar rakid ü sakit, o kadar müstağrak,
O kadar uykuda her şey ki hemen korkulacak!
Ooh, gel gel, bu hafa-gaha beraber gidelim;
Orda, sensiz geçecek günleri tazmin edelim.
Bir siyah kuş gibi amade-i pervaz ü firar
Bu vefasız gecenin koynunda
Edelim gel, ebedi kalmak için bir ısrar...
Kim bilir, belki de son lahza-i sevdamızdır;
Hoş geçen her dem-i sevda ebediyyet sayılır!
VEDA GECESİ
Gel, tabiatte olan ruh gibi mahmur, suskun
Bu vefasız gecenin koynunda
Kalalım bir ebedi saniye dalgın, baygın...
Kim bilir belki de son aşk gecemizdir bu gece;
Bunda her anı biraz mutlu ömür saymalıdır.
Ooh, bak dalgaların tertemiz istemlerine
Sanki birden koşacak aşka açılmış kollar.
Öyle durgun, o kadar sessiz, o denli dalgın,
O kadar uykuda her şey ki hemen korkulacak.
Ooh, gel, gel de, bu sığ'nak yere birlikte gidip
Orda, sensiz geçecek günleri tazmin edelim.
Bir siyah kuş gibi hep kaçmaya fırsat arayan
Bu vefasız gecenin koynunda
Edelim gel, ebedi kalmak için bir ısrar...
Kim bilir, belki de son anlarıdır aşkımızın;
Hoş geçen her demi aşkın ebedilik sayılır.
Sadeleştiren: Ahmet Muhip Dıranas
Maria Callas
DOĞA İÇİN ÇAL 3 - GESİ BAĞLARI, ÇEMBERİMDE GÜL OYA, ÇAYELİ'NDEN ÖTEYE
Dört Mevsim
Bahar mezarına gömsünler sizi
Yapraklar gibi buluştunuzdu
Kokular gibi seviştinizdi
Bahar mezarına gömsünler sizi
Yaz mezarına gömsünler sizi
İlk kezmiş gibi buluştunuzdu
Son kezmiş gibi seviştinizdi
Yaz mezarına gömsünler sizi
Güz mezarına gömsünler sizi
Salkımlar gibi buluştunuzdu
Ağular gibi seviştinizdi
Güz mezarına gömsünler sizi
Kış mezarına gömsünler sizi
Sokaklar gibi buluştunuzdu
Çarşılar gibi seviştinizdi
Kış mezarına gömsünler sizi
Cemal SÜREYA
YAŞAMAYA DAİR
1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yaşadım' diyebilmen için...
Nazım HİKMET
Sia Cheap Thrills & Lyrics A- Idol 2016 with short funny Interview
Sarah Brightman and Antonio Banderas - El Fantasma de la Opera (subtitulada en español)
Sarah Brightman
Sarah Brightman // La Calıffa