Sisli uçurum.
Sınırın ötesi, en giz.
En sönükten, en parlağa,
Ayırmışken cevheri, tılsım mı!
Ne hikmetli, değil mi?
*
Daha çağırıp kovarken,
Lanetle kutsamayı,
Azap olacakla şifayı,
Karışıp kopmayı efsundan,
Karışmamayı karanlıktan,
Ne kadar da refleksif,
Hükmünü veriyordu,
Hikmetlice, zerreler!
*
Zannedersiniz, öyle tedbirliydi ki,
Olabildiğince kıt,
Dışa mühürlü, dışa yasaklı,
Ama zifir ve nur,
Kavuşuyordu, öylesine ve vahşice,
Kimi sızıyor, kimi elenik,
Dış, iç çatışmayla çemberde,
Süzme damıtma, töreyle billur.
Fısıldaşıyor, karar kılıyordu,
Ne hikmetli, değil mi?
*
Çürüyüp ufalanıyordu merkezde, küresi dayanağı,
Savrulup çekilme idi yasası.
Dokunup dokunup, iksirle potası,
Var olmaktan kaçamıyordu, gündeki tasası,
Ne hikmetli, değil mi?
*
Böyle böyle, geçit oluyordu,
Süzme damıtma,
Deneme yanılma,
Yana döne, savrula düşe,
Nur zifir, şifa azap,
Sonra heba, ya da ayan dura idi kahine!
*
Halkalama idi akış,
Boğum boğum nakış.
Kader ağlarına, sonradan zihinle bakış!
Sondan kehanetin sorulması,
Nasıl mana, asadan habersiz,
Sebep de, sonuçtan öyle!
*
Yaratılışın mimarı yoktu,
Alaşımlar şimşekle ayrışırdı,
Ateşte, ejderha harlanırdı,
Gökkubbe, ejderhayla sayrışırdı,
Hep fıtratları gereği alevszidi,
Bu da seçip elerdi, elek,
Tam da simyasal, olaylara gel geç!
*
Evvelki rastgele, büyüsel titreşim,
Devri kadim değilken ejderha.
Artık parşömenler, seçme şansı olmayan,
Sunaklarla dayatmaydı.
Duran heykelle, iletişim!
*
Ne ejderha yaktığından,
Ne küller savrulduğundan,
Ne alev süzdüğünden,
Belli tayf frekansı, büzdüğünden,
Habersizdi yıkımlarıyla.
Ne hikmetli, değil mi?
*
Bir efsunlu işte,
Kendi kendine beliren.
*
Hakikatte oluş, sıklık dağılımlı,
Vakalardı sonsuzlukta,
İhtimali ve sadece sunaklı olanla,
Nizamlar, hiçlikte hale hale,
Kahinin, boşluğa yaptığı müdahale.
Geçici aleminle, akıbetin verili,
Detay ve bağlarından, soyulmuş hali.
*
Bakın, baştaki büyüsel ıralık,
Kendi kendine, mecburi sıralık,
Seçme damıtma,
Karışma kopma,
Mecburi ve özü gereği,
Sonradan kahinle,
Yadsınma nur zifir,
Ne hikmet.
Kurgusu sanılan, o devasa yanılgı,
Aslında kaosun, dansıydı,
Bilinçsiz taşların şarkısı,
Duyan kulak, uydurdu besteyi,
Oysa sadece yankıydı,
Boşlukta çınlayan gürültü,
Ne hikmetli, değil mi?
*
Sonunda, kılıf uydurur faniler,
Olan biten, zorunlu akışa,
Adına kader der, plan der,
Oysa sadece, tozun dumana karışması,
Ve ışığın gölgeye düşmesiydi,
Gören gözün, manasıydı hepsi,
Ne hikmetli, değil mi?
Kayıt Tarihi : 21.12.2025 21:23:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!