Dükkanın kapısında durmuş öyle bakıyorum içeri.
Bir çeyrek saat oldu geleli,önce loş bir ışık vardı sonra yavaş yavaş alıştı gözlerim.Hep böyle oluyor zaten güneşli havalarda.
...........
İri kesme taşlardan yapılmış,arka tarafta kullanılmayan bir bahçesi olan her zaman biraz küf ve yanık kokan,eski kale kalıntılarını andıran kocaman bir dükkan.Yüksek tavanından sarkan küçük bir ampul ne kadar aydınlık veriyorsa,o kadar aydınlık.Girişte solda,az ileride sönmüş olarak hiç görmediğim devamlı yanan ocak,üstünde ipi elle çekilen körüğü.Ocağın yanında büyük bir örs,onun yanında içi su dolu bir yalak,hemen yanında tahta bir tazgah.Çeşit çeşit bıçaklar,çekiçler,kutu kutu,boy boy çiviler,kerpeten,makas ve bir sürü alet.
Duvarda at kuyrukları asılı,kim bilir hangi talihsiz attan ne zaman bağırta bağırta kesilmiş,ikisi siyah biri kırçıllı.Çengeller,büyük demir tokalar ve anlayamadığım halkalar,örgülü ipler kayışlar,bir de tozdan içi görünmeyen resim mi tablo mu belli olmayan bir çerçeve.....
sırt çantalı bir duman gibibir melekle çarpışan kelebeğin kanadından dökülen toz
bir çağlayanda sürüklenen bir dal parçası gibi
istemediğimiz yerlere giderse aşkımız sevgilim yalnızca kanatlarına güven
kendi yarattığımız boşluğun ucunda sıkı sıkı tuttuğumuz bir kapı koludur yaşam
ve aşk, en derin kuyumuza düşen keman yürüdüğümüz yollar daralırken
Eskiye dair güzel anılar, garip bizde de vardı nalbant hasan... Güzel çalışmanızı kutluyorum.
Kalmadı artık değil mi? Belki yarış atlarını nallamak için oralarda vardır...
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta