—İki yakın dosta
Sevgilim leyleği havada görmüş,
Gittiği her yerden arıyor beni.
Gönlümün dalına yuvalar örmüş,
Her ne yana dönsem sarıyor beni.
En kötü olmayı çok istiyorum,
Bunu öğretecek bir okul var mı.
Hiç kimseye abes gelmesin sorum,
İyilik insana düşman mı, yâr mı.
Ömrümce herkese, içten inandım,
Meylimiz kalmamış mecazi aşka,
Bize; şehvet gözü oyan gerekir.
Etiyle buduyla sevmesi başka,
Bize; canı tenden soyan gerekir.
Hayvanların bile yaptığı işi,
İşte sana kâinat, en büyük kütüphane,
Hiç kusursuz işleyen, nizamlardan okunur.
Evren içinde evren, baştan sona şahane,
Mikro, makro kurulmuş, mizanlardan okunur.
Davut’a aşk gelince, güneş doğdu çıradan,
Canlı bir tabuttur, şu benim postum,
Yaşam sevincimiz, oradan gelir.
Ecelle arkadaş, ölümle dostum,
Azrail’in sesi, buradan gelir.
Ayrılmaz dostumdur, yanımda durur,
Beni bana bildirecek,
Hızır gibi ilim ola.
Ağlar iken güldürecek,
Kadir gibi bin-im ola.
Ağrı dağı, var başımda,
Resulün yanında, dört sadık insan,
Ali, Osman, Ömer, Ebubekir var.
Allah’ın keremi, ne büyük ihsan,
Burada beşere vasfı kebir var.
Ebubekir gibi sadakat nerde?
Sanıldığı gibi, sanman her şeyi,
Oynaşın oynaşla, edası vardır.
Kim bilmek ister ki, bunda gerçeği,
Ben bilmem dilinin, sedası vardır.
Gerekir mi illa, dostla konuşmak,
Öyle bir belâ ki, muhannet yükü,
Bıraksam olmuyor, tutsam olmuyor.
Her lokma ekmeği, zıkkımın kökü,
Tükürsem olmuyor, yutsam olmuyor.
Muhannet kendini, satar ağıra,
Züğürdün her şeyi yanında gerek,
Bütün servetimi aldım da geldim.
Gönülse gönüldür, yürekse yürek,
Kendimi kendimden çaldım da geldim.
Gerçi ciğerimi kaptı kediler,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!