Kaderin kaderim oldu; o ilk temaşa, o vurgundan beri bana.
Söz verip karıldık; bir can, bir ruh olduk bu cihanda.
Teşekkürler, o hep yaşanası, seninle yaşanmış hayata.
Dağlarım vardı zirvesine kar düşse, bulut değse gördüğüm;
Binalar önümde açılmaz perde, bağlanmış kördüğüm.
Topraklarım vardı rahminde bin bir çiçek ; doğanı yaprak yaprak koklayıp öptüğüm,
Taşlıdır, sarptır diye nice zorlu yiğit yolundan korkarmış,
Sevdalısına yolunda yoldaş, soğuk, sıcak, kar, tipi, rüzgarmış.
Çetin fasılmış ona ulaşmak; sevdayı kan, ter, canla sınarmış.
Bilse, söylerdim gözüme: Dost mu, değil mi neci bak gör.
Lakin dost bıçağı ete, gözüm de dost eline kör.
Dinmiyor; nasıl dikersen dik, yarasından acı ve kan,
Şimdi gaip olmuş, o canımızdan can bilip sevdiklerimiz.
Yaşanmışlar vardı, resmini çektiklerimiz.
Bildikleri vardı, “Sırdır, aman sakla!” dediklerimiz.
Vardım şehrin tepesindeki o kabristana.
Seslendim dostuma, dokunup da mezar taşına.
Tükenir cümle ömür, sallandıkça saatte sarkaç;
Ceset bekler kabirler, doymaz, hep aç biilaç.
Deseler ki: "Durma; Kırık sineler içre bir kapı aç."
Donmuş topraklar gibi katılaşmışken buz diyarında bu kalp, bu göğüste.
Bir kar çiçeği gibi, ansızın açmıştın sen yolumun üstünde.
Ateşten ok gibi saplanınca sen, o buzdan kalbe.
Karlı dağ, benden içeri, ruhumla konuşmada;
Zirvesinde cenk var, yedi düvelden bulutla vuruşmada.
İhtişamına şahit isterken her anına,
Çekerken kahrı, azabı, cefayı nefs için
Diyemez ruh : Bu nefs bana ağır yük, Tanrım niçin?
Yürürken iki görünmez, şu bir ömürlük yolda,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!