bir asrın sonunda
bir diğerinin başında
tek çizgiyle değişen
tek noktadan çoğalan uzayan
gerginleşen genleşen
bir seremoni imiş meğer
sabah..bir ağıt gibi çöküyor dünyanın üstüne
martı çığlıkları
kuşlar
horoz ötüşleri
insan sesleri
vesaire
kendine kırk düğüm at
kanayan yerlerinde koştursun yeryüzü atları
sızılı bir akarsuya tuz kat
görünsün hız eşyanın parlak yerinde
kalk
annem
gül sen önce
gerisi gelir nasılsa
nasılsa içimizde bir rüya saklı
nasılsa ayaklarımızın altı cennet
her zaman boşluğundan
tarihe doğru akmak gerek
tarihe
yani kuşların kedilerle kavgalarına
yeşil geceleri güneşe teslim edip
ne zaman anladım ne mekan bildim
uzadım dünyaya göğe sivrildim
sevda ezberimden yazını sildim
hakikatten çıkıp bühtana döndüm
aşk-ı güzaf serde yürekte delik
sesimi bıraktım yüzüm yok artık
zamanda mekanda izim yok artık
dünyaya sitemim nazım yok artık
yaftayı boynuma dara yazdılar
yar elinden düştüm yaban gurbete
böyle olmaz
olmalıdır olacak olanlar
ışımalıdır yüzümüzde güneş
karanlık içimizde hapsolmalıdır
uçurumlardan atmalıyız kederi
dur
gölgeme anlar eklemekten vazgeç
ey en yukarıdan
halimize titrek mum ışıkları salan kral
bana ayrıntılı bir ürperme bahşet
düştün de ne buldun dünya peşine
rastladın mı ol sübhanın eşine
gönül yanmış isen aşk ateşine
ne rüzgardan sakın ne yeli incit
aşk-ı güzaf sarmış kalbini boşa
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!