Muharrem Akman Şiirleri - Şair Muharrem ...

Muharrem Akman

Kışlık kömürü mü almak zamanı gelmiş kömür fişim ile gittiğim kömür harmanındaki kömür tevzi yerine gidebilmek için şefime söylediğimde kurum lojmanlarında oturan çoğunlukla başçavuş şef postabaşı konumda olanların kömürleri ile birlikte evlerimizin yanına kadar şirket araçları ile gelen Kömürler ile birlikte benim kömürüde gönderebileceklerini benim haberimi bekle diyerek yanından gönderdi. Şef'in söylediği gibi yakımlık kömürler bir hafta dolmadan geldi bir gün önce şef postabaşıdan bana haber gönderip yarın için kömür geleceğini işe gelmemi işe bir gün gelmediğim için hafta tatilimi çalışmak gerektiğini bunun içinde baş puvatöre şeflik makamından imzalı kağıt göndermek gerektiğinden izin günümde işe geldiğinde sabah şeflik masasına gelip hafta izini çalışmak istiyorum diye benim için hazırlanan dilekçe örneğini imzalamam gerektiğini söylediler,ben öğleye doğru kömür yıkılacak yere geldiğimde yakımlık kömür alacakların isim listeleri gelmiş önce kamyondan yere dökülen Kömürler bunun için ölçü olarak getirilen iki ucundan tutacağı olan 75 kg lik kazanlara doldurup her hak sahibi gelip bir yerde durduğu için onun yakınına dökülüyor listeden isimleri bulunup İmza için ayrılan kısımına imza attırılmaya çalışlıyor çünkü kömür almaya gelenler genelde evlerin hanımları çoğu İmza atmayı bilmediğinden çoğunlukla isimlerinin ilk harflerini olmadı imza yerine bir çizgi çektirip liste kapatılmış oluyordu. Benim kömürümde bir yere dökülmüş imzamı atmıştım bir katırcı bulup kömürü evin altında bir yere çektirmem lazımdı, vakitte epeyce ilerlediğinden ben içim içime sığmıyor kömürü taşıtmak için söylediğim tüm katırcılar benden önce söz verdikleri Kömürleri taşımadan benim kömüre başlayamayacağını söylüyordu en sonunda hâlinden, güngörmüş halden anlayan bir insan olduğu belli olan orta yaşı geçmiş bir katırcı bana yeğenim şimdi sen evine git hanımın kömürü yoldan evine çıkaracak kimse ayarlasın bir saate kadar senin kömüre başlarım kömüre biz burada olsak da olmazsak ta bir şey olmaz merak etmeyin dediğinde zaten üç kahve iki bakkalın görüş mesafesi olan yerde kimse hırsızlık yapmaya cesaret edemez di çok şükür buralarda hırsızlık olayı da pek olmazdı.Ben eve doğru giderken evde eksik olanlardan paramin yettiği kadar almak icin ekonoma ya girip ihtiyaçlarımi alıp acele eve geldiğimde benden haber bekleyen hanımım bir yandan elinden yere bıraktığım eşyaları alırken bir yandan kömürün akıbetini soruyordu,durumu anlattığım zaman iyi ben komşulara kömürün geleceğini söyleyim hazır olsunlar diyerek komşuların kapısına giderken ben kömürün yanına doğru yürümeye başladım. kömürün yanına vardığımda katırcı işini bitirmiş olmalıki kömürün yanında beni bekliyormuş bana yeğen baştan pazarlık yapalım kömürü falan yere kadar taşırsam şu fiyata taşırım oradan ötesine şu fiyat dedikten sonra ilk sefere beraber gideriz diyerek bir atını iki katırının sepetlerini doldurup beraber kömürü yıkacağımız yere kadar gittik söylediği fiyat fazla geldiği için kömür dökülecek yere gelen komşular sayesinde hatırı sayılır bir indirim yapıp kömürü belirlenen yere döktükten sonra kömürün diğer kısmını taşımak için geri döndüler iki katırı bir kişi çekiyor atı bir kişi çekiyordu,onlar gittikten sonra ben kendi çuvalları
İle kömür taşımaya gelen komşuların cuvallarina kömür doldurmak için kaldım çevreden kömürün geldiğini gören iki üç komşu daha gelince kömürü ikinci sefer getiren katırların ve atın ikinci seferleri gelene kadar birinci seferde döktükleri kömür bitmek üzereydi kömürün son seferlerinde vakit geç olduğu için gelenek görenek olarak yerleştiğiden isteyen bir iki yakımlık kömürü çuvalına doldurup gitti ama yarınki evin önündeki çay hamur işi ziyafete katılmak isteğe bağlı değil mecburdu zaten gelmeyen olursa gelenler tarafından önce, ses alacak mesafede ise çağrılır ses alamayınca kapısına çocuk gönderilir eğer evde olup ta hasta falan değilse evinde başka işlerim var bahanesi geçerli olmaz mutlaka çay içmeye gelirdi.İmrce kültürü buraya maden ocaklarında çalışmak için gelen kasaba şehir ve köylerden gelen ülkemizin ortak kültürüydü...

Devamını Oku
Muharrem Akman



Sendika seçim startı verildikten Sonra kendi programımıza uyamaz olmuştuk, bir çok arkadaş ile tanışmış olduk alakası alakasız kişiler gelip bir iki merhaba dan sonra yaklaşan seçimleri sorup hangi taraftan olduğumu öğrenmeye çalışıyor sonra kendisinde içinde bulunduğu grbu öne çıkarıp o grbu öne çıkarıp, iş yeri konusunda karşılaşacağımız her türlü sıkıntıları çözmeye çalışacaklarını v,s vaad edip oyuna talip olduklarını ve kararını bekliyorlardı.

Seçime girecek kaç grup varsa hiç birisi birinden propaganda yönünden geri kalmıyor türlü vaadleri ile insanın karşısına çıkıyorlar şube yönetimi merkez yönetimi için aday olanlar delege adaylarını belirleyip kendileri ve destek veren üyeleri ile toplu olarak kahveye lokontya gidiyor etraflarında ne kadar kalabalık varsa o kadar güçlü olduklarını belli etmeye çalışıyorlardı, tabi bu sırada nahoş olaylar olmuyor değildi her grba oyum senin diyenler oluyor kime rastlarsa onlar ile birlikte görünüp çayını içkisini içiyor yemeğini yiyip beleşten geçinmeye çalışıyordu tabi çekirge bir sıçrar iki sıçrar misali foyaları ortaya çıkınca istenmeyen kişi olarak belleklere yerini alıyor, bir daha o kişiler ile kimse fazla muhatap olmazdı, başka bir gün yanımdaki Arkadaştan oy isteyen bir başkan adayı ona benim yakınım da aday biliyorsun her hâlde onunla aramızın açık olduğunu da biliyorsundur, ama ona rağmen ben sana veya başkasına oy veririm dersem kendime saygısızlık yaparım diyende oluyordu. Nihayet seçimler yapıldı kazanan taraf belli olduktan sonra mahalle gezen yeni şube başkanının etrafında öyle bir kalabalık vardı ki pavyonların (işçi yurtları)
arkasından gelen kalabalık araba yolunu kaplamış belki eli yüz metre insan konvoyu vardı, başkanın ikametgah adresi burada olduğu için burası kutlamaların tavan yaptığı son duraktı.Havada kararmak üzere olduğu için herkes bir kahvehaneye gidip oturup toplu hâlde oturuyor çay oraletten fazla bira satılıyordu sonradan gelenler ile kahvehane içleri almaz oldu millet yol kenarlarında tabure oturak ne varsa oturup eğlenmesine devam etti bu durumu önceden sezen bir lokonta sahibi gerekli hazırlıkları yapmış rakı ve bira stoklamış akşamın ilerleyen saatlerinde başkanlar da evlerine gidince herkes kendi cebinden içmeye başlayınca adam aşağı yukarı hesabını bildiği için sattığı içkiye bakıyor bir hasılata bir gariplik seziyor ama yani kasasında az para var derken adamın birisi yanına gelip, ya demiş içkiyi sen buradan satıyorsun senin ahçın mutfakta satıyor deyince hiç sesini çıkarmıyor artık gece yarısını geçtikten sonra lokontyı kapatıp tam eve gidecekken

Devamını Oku
Muharrem Akman

Romana devam 6
Köyümüzün madelerden emeklilik hakkını kazananları tek tük de olsa çoğalıyordu, rahmetli babamın köye bıraktığı arıcılık kültürü zaman içinde yayılmaya başlamış herkes evinin önüne üçer beşer kovanı koyarak küçük de olsa gelir elde etmeye başlamıştı, fakat bir türlü ekonomik değeri olan doğu Karadenizde bolca yetişen fındık çay ceviz gibi ürünleri tarlalarımıza dikmeyi akıl edemedik. Amcamın kendi oğlu ile abimi karşısına alıp sırtınıza birer çuval alın elinize de birer keser alın artık ekilip biçilmeyen açmanın başından sonuna kadar keserle cevizleri toprağa gömün deyip beni dinlemediler diyerek sözünün tutulmadığını hayıflanarak anlatıyor sonra da o meşhur sözünü söylüyordu "bizim bulladan adam çıkmaz"
Maden ocaklarında son yıpranma dedikleri ikramiye ile malulen emekli olmuş bir amcamız evinin çatısında bulunan badavra tahtalarını söktürüp yeni yeni çatılarımızda kullanmaya başladığımız kiremit ile kaplatarak köyde bayağı bir sükse yapmıştı tavanın üstünde yetiştirdiūği BAYLIK dediğimiz çiçeği de yerinden güzelce yere indirmiş kiremit kaplı çatının üzerinde durmasını tehlikeli gördükleri için onu hemen evin önündeki fırının yanındaki yükselti bir yerde taşın üzerine yerleştirmiş tiler. Bu bitkinin çatılarda büyütülecek kadar değeri vardı elbette, bitkinin yapraklarının içinde bulunan beyaz renkte sıvı kulak ağrıları olanların kulaklarına sıkılır ağrısına iyi gelirdi, kasabanın Pazarı olan günlerde eskiden yürüyerek ve at sırtında gittiğimiz köyümüzün yolu üzerindeki köyden bir vatandaşın traktörü ile gidip geliyorduk, köy amcalarımızdan birisi maden ocağından çoluk çocuğu ile gelirken kasabadan köye gelmek için geç kalmış olacak ki kasaba ile köy arasında bir yerde şiddetli yağmura yakalanmış bir ağaç altına sığınarak yaktığı ateşin yanında sabaha kadar beklemiş, belkide bu yüzden köyü en erken terk edenlerin arasında idi bir gün amcalarının oğulları ile düven yonmaya yani çam ağacından düven yapmaya gitmişler amcalarının oğulları düvenin iki tarafınıda bitirdiği halde o daha bir tanesini bile bitirememiş onların yardımı ile düveni bitirip eve öyle gelmişler, o zaman da söylemiş "ben bu köyden ayrılacağım". Kasabadan aldıklarımızı evlerimize getirmek için yolumuz uzun olduğu ormandan tomruk çekmek için yapılan yol hafif bir yağmurda Traktör bile çamura saplanıp yolda kalıyordu bunun için yeni yol için müracaat etmiş henüz bir yol yapılmamıştı.. çocuklar büyümüş birisi liseye yeni başlamış birisi henüz orta okulda idi bizler se geçim derdi madendeki çalışma zorlukları çocukların okulu derken zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorduk, köye gitme araları uzadıkça uzuyordu, şoför acemi yollar dar yeni aldığı pikapla köye gidecek olan emekli madenci büyüğümüz ve köy yolcuları kasabanın Pazarından köye dönerken traktörün önüne çıkan tilkiyi şoför güya yakalayacak tabiki yol zaten dar tilki can havliyle yoldan kaçıyor en sonunda ne olduysa pikap yoldan çıkıp dereye kadar yuvarlanıp duruyor Allah'ın takdiri kimse ölmüyor ama bir çoğu yaralanıp hastaneye kaldırıyor,hastane polisi olayın nasıl olduğunu soruştururken sıra aracın sahibi traktöre şoförlük yapan babasına geliyor baba "baş efendi biz köye gitmek için bindik traktöre, girdik köyün yoluna hava karardı kararacak yol boyu gidiyoruz alt yanımız dere, önümüze bir tilki çıktı tilki kaçıyor biz arkasından son sürat gidiyoruz, tilki yukarı gidiyor biz yukarı, tilki aşağı kaçıyor biz peşinden derken,en sonunda tilki yukarı kaçtı biz dereye uçtuk,atın bu pezevengi içeri."Diyor sonraki ifadelerinde davacı olmayınca bu ciddi trafik kazası çok şükür ucuz atlatılmış oluyor.
Askeri darbeyle elimizden alınan ücret kayıpları ardında yapılan toplu sözleşmelerde bir türlü istenilen refaha Ulaşılamamış sendikanın onca bağırış çağırış efelenmesine rağmen aldığı grev kararını uygulama aşamasının son gününün son saatlerinde işveren sendikası ile anlaşıp büyük bir hayal kırıklığı yaşatıyordu. Zaman zaman yapılan bir günlük işi bırakma işi yavaşlatmak amacıyla yapılan eylemlere şehirdeki demokrasi platformu STK ların verdiği destek de çare olmuyordu.İş yerlerinde yer altında madenlerde aldığımız ücret asgari ücret dolaylarındaydı ne guruplu çalışanların ne daimi çalışanların aldıkları maaş yetiyor,maaş aldıktan beş on gün sonra temel gıda ihtiyaçlarımızı karşılamak için bakkala, manava, kasaba, eğitim giderleri için kırtasiye dükkanına, hatta kahvede oynadığımız çayına kahvesine oynanan oyunlarda üzerimizde Kalan partilerin ücretlerini veresiye defterlerine yazdırıyorduk. Gittiğimiz kahvenin ocaklığında çalışan yeğenime benim haberim yokken diye ben dört arkadaşımla oyun oynarken şaka olarak 1.nci parti bitince garson yeğenimin yanına gidip bu parti amcanda kaldı diyor yeğen amcamda kalan parti bende diyor 2.nci parti yine yeğen ben veririm diyor 3.ncü parti de bende kaldı deyince yeter ya demiş benim günlüğüm bu kadar zaten bir daha oyun parası veremem diye tavrını koymuş, tabi benim bundan sonradan haberim oluyor. Geçen zamanlarda sendika yönetimi de değişmiş işçi haklarından iş güvenliğinden geçim derdinden bahsederken daha sert demeçler veriyordu ama biz daha önce böyle söylemleri çok duyduğumuz için bir kulağınızda girip bir kulağınızdan çıkıyordu
Ay başlarında borçlarımızı asgari düzeyde ödeyip evlerimize dönüyorduk verilen ikramiyeler de biraz olsun refahlıyor tekrar aynı borç sarmalının içine giriyorduk
Ekonomisinin yüzde yetmiş maden işçilerinin aldığı ücretten karşılayan şehir esnafının durumuda bizimle birlikte çöküyordu, bazı arkadaşımızı, tefecilerin eline düşüyordu bakkaldan aldığımız ürünleri deftere yazdığımız için pahalı da olsa almak zorunda kalıyorduk çoğu zamanda borçlanmızı vermediğimiz için ufak bir ihtiyacımız için geri çeviriliyor, hatta geciken taksit ler için dayak bile yenildiğini duyuyorduk. Bakkalların soba kuzine buzdolabı televizyonu veresiye defterine yazdığı dönemler bitmiş soframıza bir çeşit yemekten başka yemek konmaz olmuştu. Zeytin peynir bile artık lüks yiyecekler sınıfına girmişti çocukların beslenmesinde yiyecek olarak ev yapımı bohça börek patates kızartmasından başka bir şey yoktu. Dünyanın en tehlikeli en zor mesleklerinden birisi sayılan taş kömürü madenciliği de çalıştığımız hâlde bize reva görülen ücret buydu. Artık grevin ayak sesleri.Sendika toplu sözleşme görüşmelerinde bir türlü uzlaşma sağlanamadığını her bölge delegeleri ile işçilere duyuruydu, grev sözcüğü aramızda çok söylenmeye başladı ama biz hiç greve gitmemiş grev nedir bilmiyorduk..

Devamını Oku
Muharrem Akman

İşyerinde,kahvehalerde, evlerimizde grev nedir ne değildir greve gidilir mi gidilmez mi gidilirse ne olur gidilmezse ne olur tartışmaları ile zamanımız geçiyordu.
kulağımız hep sendikadan gelecek haberlerdeydi, Bu durum çalışma hayatına yansıyıp kimse işine gücüne doğru dürüst adapte olamaz olmuştu. Grev öncesi haklarımızın verilmesi için sendika tarafından arasıra basın açıklaması yapılıyor bir iki saatlik işi bırakma eylemleri yapıyorduk, İşçi ile İşveren arasında yapılan toplu iş sözleşmesi görüşmeleri uzadıkça uzuyor taraflar arasında bir türlü uzlaşmaya varılmıyordu. Sendika sık sık bizden gelecek haberleri bekleyin, bizden başka kaynaklardan gelecek hiç bir habere itibar etmeyin diye gerek iş yeri ziyaretlerinde kendileri ve delegeleri aracılığıyla işçiye haber üzerine haber gönderiyordu, grev kararının uygulama tarihine daha biraz zaman vardı iş güç artık neredeyse ikinci planda kalmıştı, biz grev hazırlıkları yaparken işveren kanadında boş durmuyor, madenlerde çalışanlar bir işçinin iş yerine toplam maliyeti neyse o rakamı kamuoyuna açıklayarak kafaları karıştırıyordu bizim aldığımız ücret ile hiç alakası yoktu. Üstelik madenciler yeterli ücret alıyorlar deyip işçi sayısı şu kadar bir işçinin maaşı şu,toplam ödenen para şu kadar,buradan yaptığımız zarar bu kadar deyip uzlaşma arapsaçına dönüyordu. Bir işçi iş akdini imzaladığı gün ömründen beş on yıl vazgeçip her dakika ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, maden ocağında verilen tertibi harfiyen yapan bir işçiden işveren nasıl zarar ediyordu. Parmak hesabı yapsalar bile hesap yanlıştı.Bir kazmacı ustasının günde amelesi ile en az 7/8 ton kömür kazıp zincirli konveyör bantlarına kaburgalı kürekler ile kürüyerek yer yüzüne gönderen işçinin kuruma nasıl zarar ettirdiğinin açıklaması yoktu. Bir ton kömür fiyatı ile bir ayda çıkardığımız kömür hesabını yaptığınızda işverenin işçiden zarar etmesi mümkün değildi, bu hesapta yanlışlık vardı. İşveren ise haklı olarak kurumda çalışan personel sayısı ile çıkan kömürü hesaplıyor çarpıp bölüp bir işçi günde şu kadar kömür çıkarıyor deyip adeta alay ediyordu, kurumdaki şişirilmiş kadro ile yapılan hesap kamuoyunu yanıltmak için bir oyundu, elimize geçen çıplak ücret giydirilmiş ücret gibi bir çok terimleri duyuyor, kömür işçisinden doğan zararı memleket esnafının verdiği vergiler ile kapatıyoruz gibi, hak etmediğimiz söylemler ile karşılaşıyorduk, Ramazan ayının son günlerinde olduğumuz için mahallemizde teravih namazını kıldıran hoca için para toplama zamanı gelmişti, bize yakın bir evde namaz kılındığı için bu görevi kendi kendime ben üstleneyim dedim, dedim ama cemaatten benden yaşça büyük bizimle beraber namaz kılan bir arkadaş, hayır parayı sen değil ben toplayacağım diyerek karşı çıktı, hala da niye itiraz ettiğini bilmiyorum, mahallenin yaşlıları camimiz biraz uzak olduğu için Terafiv namazına gidemediğinden Ramazan aylarında Terafiv namazını kıldırmak için hoca tutuyorduk, bu hem iyi hem kötüydü iyi tarafı iftar vaktinde oruç açıldıktan sonra üzerimize çöken ağırlık sebebiyle evde oluyor hatta birazda uyuyabiliyorduk, kötü tarafı Ramazan'ın manevi havasını camide değil evde yaşamaktı, arasıra Terafiv namazı için camiye de giderdik, namaz sonrası kahveler sahura kadar açık olduğu için bazen sahura kadar oturup kalırdık, Kulüp dediğimiz kahvelerde tombala oyunu oynatılır, dağıtılan kartlardaki numaraları okundukça birinci ikinci çinko ve tombala olana kadar çıt ses çıkmazdı, Yarın tatil günümüz olduğu için ben Terafiv namazından sonra girdiğim kahveden, bir parti okey oynamak için oturduğum masadan sahur vaktine eve zar zor yetiştim, malesef bu bayramda da köyüme gidemedik köye gidemediğmiz zamanlarda mahallemizde biz de kendi aramızda bazan 2 güne bazan 3 güne bölünerek bayram yapıyorduk, bayram namazı sonrası Kurban Bayramı ise kurban kesmeye değilse, bayram namazı sonrası, cami cemaati ile bayramlaşıp zaten bir caddeden oluşan sokağımızın üzerinde bulunan esnafları teker teker ziyaret edip esnafın kolonya şeker ikramı ve bayramlaştıktan sonra, kısa bir kahve ziyareti ile noktalayıp evlerimize giderdik. Köyde yaptığımız bayram yemeklerini aynen burada da yapıyor bayram ilan ettiğimiz evleri günde en fazla 3-5 hane birbirimize bayramlaşmaya gidiyorduk, gittiğimiz evlerde bizi köylerimizeki gibi bayram sofraları karşılıyor ama, ne yaparsak yapalım köyde yaşadığımız bayramların yerini tutmuyordu. Aldığımız bayram şekerlerinden ancak üç beş tane çoluk çocuğa dağıtabilirdik, çünkü bayramda millet köyüne, memleketine ya da sağa sola gezmeye gidiyor, biz çocukluğumuzdan başlayarak yaşadığımız bayramların hayali ile kendimizi avutuyorduk. Babamın kurumun işçilerine her yıl verdiği verdiği kumaşlardan diktirdiği koyu yeşil takım elbisesinin pantolonu ütülenmesi için koyduğu yatağın altından özel günlerde çıkartır, düğüne bayrama öyle giderdi bu her bayramda aklıma gelen hatıraların başında geliyordu, babam üstüne başına özen göstermesi ile anılırdı. Bayramın son günü öğleden sonra dönüşler başlar köylerden gelenle ve il dışına gidenlerin de dönmesi ile birlikte kadro tamamlamış olurdu bayramın son günü iş hayatı 16-24 vardiyası ile başlamış oluyordu. artık bizim için görünen köy olan grev tarihi, yavaş yavaş yaklaşıyordu ama hâlâ daha grevin olup olmayacağını idrak edemiyor son günlerde anlaşma sağlanacağını ümit ediyorduk. Günlümüz ile 600 gram kıyma alabiliyor evimizde fazladan bir yumurta yemenin bile hesabını yapıyorduk artık işçinin gözü kulağı kahvelerdeydi iş yeri temsilcilerinin sendikanın birinci ağızdan söylediği haberleri öğrenmek için evinden önce ilk uğrak yeri olmuştu, pavyonlarda (işçi yurtlarında) yatan işçiler, kurum içi telefonlardan pavyon amirlerinden bir şekilde haber alıyorlardı, Sendika başkanı ara sıra delegeleri aracılığıyla genel merkez binasının önünde toplantı yapıyor katılan işçi ve delegelere sözleşme hakkında bilgiler veriliyor onlar vasıtasıyla işçiler arasında bu bilgiler yayılıyordu. Önümüzdeki iki üç toplantı önemliydi genişletilmiş başkanlar toplantısı Uzlaşma komisyonu işçi ve işveren sendikası, bir arada yapılacak toplantıdan çıkacak sonuçlar artık grevin akıbetinin sonucunu belirleyecekti. Aynı zamanda Polonya'da gelişen işçi hareketlerinide elimizden geldiğince yazılı ve görsel basından izlemeye çalışıyorduk,Polonya'da küçük bir isyerinde başlayan grev, dayanışma hareketi adı altında tüm ülkeye dalga dalga yayılıyor , İşçiler tüm İsteklerini elde ettigi gibi sonradan dayanışma hareketinin lideri LEH VALESSA Polonya'ya devlet başkanı oluyordu, Grev kararımıza kamuoyunun desteği gün geçtikçe artıyor muhalefet kanadının büyük trajlı gazetelerin köşe yazarları ve ünlü sanatçılardan destek mesajları yağıyordu, kimse yer altında çalışan maden işçilerinin aldıkları bu ücreti reva görmüyor bir yandan da İşveren kanadının her fırsatta kurumun zararını ortaya sürmesi moralleri bozuyordu, kelle koltukta her gün ev halkıyla helaleşip işe gidip iş çıkışı, sağ salim yevmiyemizi alıp dışarı çıkmanın sevinci ve guruyla geçmiş olsun denilen işçilere bu gayret ve zorluklara rağmen gördüğü muamele büyük bir haksızlıktı.İşyerini nasıl zarar ettirdigimizi hatta ülkenin sırtında kambur olduğumuza bir türlü aklımız ermiyordu. Sendikanın önünde ilk slagon atılmıştı İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ

Devamını Oku
Muharrem Akman

ROMANA devam 8

2o dakikalık yürüyüş mesafesinden sonra Bu sabah işe geldiğimizde işyerinin girişindeki tren hemzemin geçidine asılan BU İŞ YERİNDE GREV VARDIR pankartı asılmış yanında da iki tane işçi arkadaş önlerinde ve arkalarında GREV GÖZCÜSÜ yazan beyaz önlükler giymişlerdi, işe gelene kısa bir bilgi veriyorlar sonra iş yerinin batı yönündeki giriş kapısına yönlendiriyorlardı. İşlveren olası bir grev durumumda önceden iş yerlerimizin grev süresi boyunca üretime hazır bir şekilde kalması için ocak içindeki ve ocak dışındaki tesislerinde nöbetçi duracak elemanlarını belirlemiş, o isimleri de grev komitelerine liste olarak vermişler onlarda ancak o isimlere iş yerine giriş izni veriyordu. Şaşkınlık içinde istenilen yere doğru yürümeye başladık emeklilik zamana yaklaşan işçiler bile iş hayatlarında hiç greve gitmemişler sendika grev,grev derken bile hep şüphe ile baktığımız greve gitme eylemi gerçek olmuştu. Nizamiye giriş kapısına geldiğimizde büyük bir kalabalık ile karşılaştık ve daha da kalabalıklaşıyordu, kulaktan kulağa dolaşan fısıltılara göre sendika genel başkanı gelip konuşma yapacakmış o gelene kadar kimse bir yere gitmesin diye uyarılar aldık,zaten kimsenin bir yere gitmeye niyeti yoktu, herkesin yüzünden endişesi okunuyor kimse kimseye gerekmedikçe laf bile atmıyordu, herkesin derdi iş yerinin geleceğiydi kapanıp işçiler kapı dışarı atılır mıyıdı? Grev ne kadar sürecekti maaş alamazsak halimiz ne olurdu, zaten evlerinizde yeterince gıda stoğumuz yoktu okula giden çocuklarımıza harçlık verebilecek miydik. işsiz kalırsak halimiz ne olurdu gibi onlarca soruyu benim gibi herkes kendi kendine sormuştur. Ön taraflardaki hareketlilikten Sendika Başkanı'nın yanımıza doğru geldiğini anladık, za sonra başkanın üzerinde grev gözcüsü önlüğünü giymiş, elinde megafon yükselti bir yere çıkmış Grevin başlamış olduğunu ilan ediyordu tekrar bize her ne yaparsak yapalım birlikte yapacağız , hakkımızı söke söke alırız, gibi söylemler söylerken işçilerin slagonları başlayınca, başkan işçileri susturarak, önce konuşmasını bitirmesini istedi, ve çok iddialı çok heyecanlı bir konuşma yaptı. Haklarımızı alana kadar Yolumuzdan "ölmek var dönmek yok"diyerek konuşmasını bitirdi, grev artık fiilen başlamıştı. Biz işte başkan işte sendika en büyük başkan bizim başkan v.b slagon atıyor, görevlilerin söylediği slagonlari tekrar ediyorduk, başkan yarın ve her gün sendikanın önüne saat 13,te açıklama yapacağını isteyenin gelip açıklamayı dinleyebilecegini söyledi ve aramızdan ayrıldı,herkes dağılmaya başlarken ağızdan ağıza sendika görevlileri tarafın6dan isyeri grev gözcüsü nöbet çizelgesiniin olduğunu herkes nöbet çizelgesini konrol edip evlerine öyle gitmemizi ve yarın sabah bölge işçileri olarak sendika binasının önünde topmlanmaya karar verildiği kararı bildirilip herkesin evlerine gitmesi istendi, üzgün ve karamsar bir şekilde meydandan dağılmaya başladık nöbet kulübesinde nöbet listesine bakıp nöbet sıramı tarihi ve saatini öğrendikten sonra eve doğru konvoy şeklinde yürümeye başladık konvoy diyorum çünkü ocakçı harici işçi hepsi bu sabah buradaydı belki 500 işçi aynı yoldan evlerimize doğru ikişer li üçerli sıralar şeklinde yürümeye başladık, herkes kendi kendine fikir üretiyor bir görüş ortaya atılıyor tartışma konusu olup grevde karşımıza çıkacak ihtimalleri konuşa konuşa (pavyonların) işçi yurtlarının önüne kadar geldik guruplu olarak çalışan işçiler ile burada ayrılıp eve gittim, tâbi muhalefet eden de vardı destek veren de burada da hemen takım tutar gibi iktidara ve yakın görüşde olanlar grev ülke ekonomisini yıpratır olur zaten zarar eden kurumda çalışan işçilere sendikanın istediği ücret çok fazla verilirse şu olur bu olur gibi laflar ediliyordu, bu tezi savunanların içinde çalışan işçi de vardı emeklisi de her katogriden insan vardı her ne olursa olsun grev başladı ülke genelinde ve şehrimizin STK ları ve aydınları grevimizi destekliyor her yürüyüşümüzde bize destek veriyorlardı, yarınki işimiz erkenden kalkıp sendikanın önünde hazır bulunmaktı, sabah olunca kahvaltı yapıp sendikanın önüne gitmek için yola çıktım araba durağına doğru giderken yalnız olmadığımı anladım işçi yurtlarının önüne geldiğimde hemen hemen yüz iki yüz kişi vardık kollarına görevli bandı takmış grev komitesindeki arkadaşlardan beş altı kişi buradan yürüyerek yola çıkacağımızı diğer mahallelerden gelenler ile birleşip sendikanın önüne yürüyüş kolunda gideceğimizi söyledi gideceğimiz mesafe en az iki saat yol demekti, daha önce kendim hiç yürüyerek gitmemiştim yürüyen sayısı çoğaldıkça görevli arkadaşlar uyarılarını sıkılaştırıyor yürüyüş kolunu bozulmamasını aralara yabancı kimse almamız için sık sık uyarı yapıyorlardı merkez mahallelerinin toplanacağı yere geldiğimizde bizim iki üç katımız kadar kadınlı erkekli gurup bizi bekliyormuş burada sendika şube başkanı kısa bir konuşma yaptı haklı davamız için çıktığımız yolda en büyük dileğimiz kimsenin burnu bile kanamadan haklarımızı almaktır bizlerin can güvenliğinden sorumlu güvenlik görevlilerine polisimize yardımcı olalım onların koyduğu kurallara uyalım sağdan soldan aramıza girip kargaşa çıkarmak isteyenlere fırsat vermeyeceğiz böyle kişiler var ise grev komitesindeki arkadaşlara veya polisimize haberdar edin bizim devletimiz ile hiç bir husumetimiz olamaz bu devlet bizim gibi çok yerinde ve herkesin takdirini alan bir konuşma yaptı. Kalabalıkta kaç kişi vardı tahmin edemiyordum ama yürüyüş kolunun başı ve ucu gözükmüyordu slagonlar atarak yolumuza devam ediyorduk GELİYOR GELİYOR MADENCİLER GELİYOR yol boyunca uyarılara rağmen bazı arkadaşlar bir süreliğine konvoyda n ayrılıp karşılıklı oynuyorlar insanlara moral vermeye çalışıyorlardı hatta bir köşeye çekilip namazını bile kılan vardı Allah kabul etsin şehre girdiğimizde bizi gören vatandaşlar hemen alkışlıyor bizimle beraber sağımızdan solumuzdan yürümeye başlıyordu sendikaya yaklaştığımızda artık hayatımda görmediğimiz kadar kalabalık vardı sendikanın önündeki dar sokak tıklım tıklım dolmuş bizim oraya yaklaşmamız imkansızdı görevli arkadaşlar bayanları isterlerse sendikanın önüne gitmelerine müsade olduğunu söyledi bunun üzerine bayanlar hiç dağılmadan sendika binasının önlerine doğru hareket ettiler beş katlı binanın üçüncü katının pencereleri bir açılıp bir kapanıyor bizlerde başkanın işçilere yapacağı konuşmayı sabırsızlikla bekliyorduk, sonunda başkan pencereye çıkıp elindeki.megafonla bir kaç defsy CANLARIM HOŞ GELDİNİZ dedikten sonra ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK HAKKIMIZI SÖKE SÖKE ALIRIZ gibi slagonlar söylüyor bizde tekrar ediyorduk şehir kendi tarihini işçilerinin haklı davaları ile ilgili direnişine tanık oluyordu başkan heyecanlı ve coşkulu kısa bir konuşma yaptı en fazla Grevin amacının hakkımız olan ücretin almak olduğunu kimsenin huzurunu bozmaya taşkınlık yapmaya hakkımız olmadığını güvenlik güçlerine zorluk çıkarmanızı zaten bizlere güveninin tam olduğunu sendikanın dışında hiçbir kimsenin sözüne itibar etmemizi yarında burada toplanmamamızı istyeteyerek konuşmasını bitirdi. Biz hep birden YARIN DA BURADAYIZ diye slagonlar atarak evlerimize dağıldık

Devamını Oku
Muharrem Akman

Romana devam 9

Sonraki günlerde de her gün yürümeye devam ettik gün geçtikçe daha da kalabalıklaşıyorduk grev ülke geneline yayıldığı için gelen yardımlardan belirli noktalara kurulan depolardam gıda yardımı yapılıyor iş yerlerimizden ikramiye v.s hak ediş günümüz geldiyse günü gününe veriliyor hatta sonradan ödenmek sartıyla avans bile veriliyordu şu veya bu şekilde aç açık kalmıyorduk hatta buzdolaplarımız eskisinden daha fazla gıda maddesi görmüştü sendikamızın kurduğu kooperatiften alış veriş yapabilmek için kooperatife üye olup bizlere verilen yapraklı çek ile bu kooperatiften istediğimiz ürünlerini sonradan ödemek koşuluyla alabiliyorduk havalar soğuk olduğu için pencereden başkanın canlarım yağmur yağıyor kar yağıyor hasta olursunuz yarın gelmeyin dedikçe her gün hınca hınç doldu olan sendika sokağından yağmur yagsada seller aksada yarında buradayız diye haykırıyorduk . muhalefet liderleri dönemin ünlü gazetecileri aniden önümüze bir yerlerde çıkıveriyordu bir siyasi partinin genel başkanı gelecekti meydan her zamankinden daha fazla kalabalık vardı ben sendika sokağının arka sokağındayken aniden önüme çıkıveren zayıf uzun boylu esas mesleği öğretim üyesi olan siyasete ileri yaşlarda atılan beyefendi kişiliğiyle anılan siyasetçiye rastlamıştım kadınlarımız
Bu direnişin baş kahramanlarıydılar hemen hemen her gün sayıları çoğalarak yürüyüşlere kimi zaman alkışlarla kimi zaman ellerinde boş tencere tabak ile yürüyüşe her zaman destek oldular bazı esnaflar yürüyüş sırasında sendikada başkanın konuşması bitene kadar dükkanları kapatıyorlar grevin gidişatı ile ilgili birinci ağızdan bilgi edinmiş oluyorlardı biz akşam haberlerini pür dikkat dinleyip istirahat a öyle çekiliyorduk, her gün yeni slagon üretiliyor yeni slagon atıyorduk işveren kanadının giydirilmiş ücret çıplak ücret ele geçen ücret rakamları hep çarpıtarak veriyordu bizde bunu protesto etmek için şehrin merkezinde elimize maaşlarımızın bürütü ve netini gösteren şerit dediğimiz belgeleri havaya kaldırarak sallıyorduk onların söylediği rakamın çok çok altında ki maaşlarımızın tutarlarını gökyüzüne doğru sallarken işte gerçek işte gerçek diye de bağırıyorduk, dönemin popüler isimleri sinema oyuncuları televizyon dizisi oyuncuları gazete baş yazarları tv program yapımcıları biri gidip biri geliyor bu da kamuoyunu bizim yanımıza çekmeye yetiyordu İŞTE BAŞKAN İŞTE SENDİKA
EN BÜYÜK BAŞKAN BİZİM BAŞKAN gibi slagonlar atıyorduk her günümüz teyakkuzda idi sabah kalkıp o yürüyüşe gitmeyince Kendimizi vatan neredeyse savaştan çıkmış gibi suçlu hissediyorduk geçen zaman içinde taraflardan hiç biri geri adım atmıyordu o sırada körfez savaşı müttefik ülkeler adına içinde bizimde yer aldığımız 27 ülke Güney Doğu komşumuz asırlardır beraber aynı coğrafyada Kader birliği yaptığımız IRAK'A nükleer silah üretiyor bahanesi ile saldırmış tarifi olmayan acılar yaşanmasına milyonlarca insanın vatanıni terk etmesine milyonlarca kişinin ölmesine sebep olmuş Irak'ın kuzeyindeki ve güneyindeki enlemlerin içine hapis edilmesine sebep olmuş SADDAM HÜSEYİN. ve tüm ailesi yok edilmişti SADDAM HÜSEYİN öldükten sonra Irak senelerce iç karışıklıklar yaşamış intihar bombaları ile yüzlerce insan katledilmişti acılar yadandıktan sonra zaten başından beri yalan olduğu bilinen nükleer silah fiyaskosu yalan olduğu çıkınca iki cümle ile olay kapanmıştı Irak'ta nükleer silah üretimine dair bir kanıt bulunamadı özür dileriz.biz yürüyüşlerimizde bir yandan da savaşa hayır slagonları atıyor yandanda yakın komşumuza destek olmaya çalışıyoruz bir yandan da ülkemizin savaşa girmemesi için sesimizi duyurmaya çalışıyoruz greve başladığımız günden beri hiç bir nahoş olay olmamış herkes sendikanın istediği gibi düzenli bir şekilde yürüyüşüne gidip gelmiştir. Sendikaya içeriden ve dış ülkelerden yardımlar geliyor bu da işçi arasında ufakta olsa dedikodulara sebeb oluyordu başkan bu konuyu duymuş olacak ki bir konuşmasında ne söylediyse bir JAGUAR arabası gündem oldu sendikaya makam aracı alınacak falan söylentisi de ortaya atıldı o zaman kalabalık hep birlikte jaguar değil HELİKOPTER yakışır diye tezahüratta bulunuldu. Bu arada taraflar arasında görüşmeler yapılıyor hiç ilerleme sağlanmıyordu

Devamını Oku
Muharrem Akman



Akardı grup sonları,bir ırmak misali kömür iscileri
Köylerden şehirlere,şehirlerden köylere doğru
Boş kalmazdı patikalar,ceepler,maguruslar trenler
Yaşanırdı her seferinde hüzün sevinç bir arada

Devamını Oku
Muharrem Akman



SAFDERCE

(Safder KARTOĞLU babaya)

Devamını Oku
Muharrem Akman

Sağlık Çalışanları'na

Yeni bir yıla girmiştik uğur getirir bize
Çoğumuz düşmüştük karakış derdine
Covid 19 virüsü musallat olmuş ÇİN'e
Umursamadık bile, uzaktı ülkemize...

Devamını Oku
Muharrem Akman


SAHİ NASILDI ANA

Günün ilk ışıklarıyla,sıcakta soğuğukta
Buluşturup kazmayı,karasabanı tarlada
Tohumlar fışkırırdı,mevsimlerin sonunda

Devamını Oku