Muharrem Akman Şiirleri - Şair Muharrem ...

Muharrem Akman

Şiir tadında

Kucak açmıştık
Geçmişin yokluğunda
Satırlar hep boştu
Şiir masumiyetinde

Devamını Oku
Muharrem Akman

SIKARIZ DÜNYA'NIN ÇARKINA

En uygar biz yaşamalıydık
Adaletin en yücesi
Sıcak aş sıcak yuva
El ele kol kola

Devamını Oku
Muharrem Akman

Silgimiz yoksa da
Ruhumuzun iziyle
Kazısak mı bulutları
Arasak dünümüzü
Görebilirmiyiz düşümüzü
Gök delinmişcesine

Devamını Oku
Muharrem Akman

Şimdimi anlar insan

Nice okullar defterler kitaplar sözlüler,yazılılar
Sizin verdiğinizi verememiş,hayat yolunda
Kara tahtaya kaldırmadan yazı yazdırmadan
Bu yaşa gelince mi anlar insan anam babam

Devamını Oku
Muharrem Akman


Simit Çay hesabına

Simit Çay hesabı yaptırma yıllarca
Peyniri, zeytini, şekeri de var yanında
Kış geliyor kömür de lazım odunda

Devamını Oku
Muharrem Akman

Sıra sizin

Gök bıraktı işaretini
Beyaza büründü yer küre
Kutsuyor atasının etrafında
Kanatsız Melekler

Devamını Oku
Muharrem Akman

SITIK DAYI
Adı köyde deliye çıkmıştı, kimseye zararı olmayan kendi başında bir adam dı.
Dedesi İngiltere Osmanlı savaşında Irak'ta kütül amar savaşında şehit düşmüştü. Anne babası ile 18 hanelik mahallede Rençber lik ve guruplu olarak taşkömürü işçiliği madencilik ile ile uğraşıyorlardi. Dedesi Koca İsmail Maden ocaklarında çavuş olmuş çalıştığı maden ocaklarında hatırı sayılır bir kariyer edinmişti. Oğlunun ve tüm köylülerinin cavusluğunu yapıyordu . SITIK dayımın Maden hastalığına yakalanan babası da genç yaşta hayatını kaybetmiş dört kız bir erkek çocukla dul kalan bir anne ve çocukları için zorlu bir süreç başlamıştı
Annesinin babası ise Irak'ta İngilizler ile yaptığımız savaşta şehit düşmüştü. Maddiyat olarak şehit ailelerine verilen tütün parası ve dul yetim maaşları ile pek sıkıntı yoktu ama, köyün ağır yaşam koşulları başlarında bir erkek olmayınca zor oluyordu.
Kızlarının büyük olanları akıl bağlık olur olmaz evlenmiş küçük kızı ve sıtık dayım ile birlikte yaşıyorlardı. Kış odunu kesmek için benzinli testere belkide köyün ilk kesim motoruydu. O kesim motoru ile ağaç kesmek yerine defalarca söküp takıyor tekrar takıyor beğenmiyor ustaya getiriyor.evinin önünde toprağın üzerinde dakikalarca çalışan motor kendi kendine bırakılınca sanki çift sürer gibi toprağı eşeliyordu. Belki aklı başına gelir diye evde kalan bekâr kız kardeşi ile karşı mahalleden bir kız ile değiş tokuş olarak düğünleri yapılmıştı. Gelin giden de gelin gelende çocuk yaşta olduğu için evde iş gücü bakımından değişen bir şey yoktu. Eş dostdun imece usulü, çiftini çubuğunu sürüyor odunu falan imece usulü çekiliyordu ama köy işlerinin hepsinin başlama tarihi aynıydı. Çift sürme vakti harman sürme değirmende un öğütme mısır toplama Ekin biçmenin, zamanı aynıydı. Herkes kendi işini kendisi yapmak zorundaydı. Kendi işini bırakıp başka birine yardım etmek gibi bir lüksün yoktu. Ocakta ısınmak için öküz koşumu ile çekilen odunları Eş dost çekiyordu ama yufka yapmaya yemek yapmaya yal kaynatmaya dal odun lazımdı. onu da ormandan sırt yükü ile çekmek zorunluluğu vardı bazan de kağnı ile bu isler yapılıyordu. Bakım mamuru (Orman muhafaza)korkusundan bu her zaman mümkün değildi bu yüzden yedi yirmi dört tayakkuz durumunda bulunan köy insanı dal odun çekmeyi boş vakitlerine ayırmıştı. Beş Altı sırt yükü odunu bir yerde toplayıp uygun bir zamanda sırtlayıp evine getirirdi. Zekiye hâlâ el alem gibi kalın kalın dal odunu bulamaz eline ne geçerse çalı çırpı onu getirir odunluguna yığardı. Bu günlerde ki gibi evlerimizde bir düğme ile evlerimizi aydınlatan elektrik, musluklarımızdan akan su vardı. Aydınlatma Kandil duvar lambası en çokta çıra ile sağlanır, su ise evlerimizin yakınındaki oluklara ark ve cörte ile oluklara akar oradan evlere sovalcı dediğimiz su Bakırları ile taşınırdı. SITIK'ın ne enişteleeini ne dayıları ne köy büyüklerini dinlediği yoktu, cebinde sigarası eksik olmasın ona yeterdi. Zekiye hâlâ her işi yapmak zorundaydı yapıyor du da ama öyle ama böyle..Yine kesim motoru ile evinin önünde uğraşır ken gören dayılarından küçük olandan okkalı fırça yemiş, sayatta ki hayvanların dışarı bırakmadığını öğrenince de yeminler etmiş Devrek pazarı günü seni jandarma karakoluna söyleyip bu zır deli deyip İstanbul bakırköy deli Hastanesi'ne göndereceğim diye.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum köyeden orman işletmesinin ıhmar kesimine giderken önümüze kasabadan bizim köye doğru gelen bir jandarma aracına yolun kenarına çekilip bir asker selamı verdim. Orman işletmesindeki messimizi bitirdikten sonra köye döndüğümüzde jandarmanın sıtık dayı için geldiğini öğrendik. Jandarma sıtık dayıyı alıp gitmiş ama iki gün geçmedi ki hemen geri geldi. Sebebine gelince Hastayı muayene eden doktorların bu adamı buraya kim getirdi diye jandarmalara söylenmişler. ve bende bu kadar akıl Yok diyerek köye göndermişler. Nereden akıllarına estiyse evdeki öküzler ve ineklerini satıp bunlar kasabaya taşındılar. Bu arada bir çocukları olmuş yaşına girmeden vefat etmiş ikinci çocukları olmuştu. Kasabada da bu sefer annesinin maaşını aldığı bankadaki memurlar ile sıkıntı yaşamışlar. Çevredeki komşulardan tepki almışlar derken bunların kasaba macerası sona erer . Vatani görevini de yapıp köye geldiğinde biraz akıllanmiş gibi görünse de. Yine köyde sorumsuzca yaşıyor büyüklerin deyimi ile herkes gider Mersin'e o tersine gidiyordu..

Devamını Oku
Muharrem Akman

Zeki parmakları ile havada harfleri yazarak gelirken yanımızda durdu. Bir harfi daha parmağıyla yazıp bana bu ne harfi deyince, Recai abim araya girerek o ne bilsin okula mı başladı daha dedi. Zeki yanımızda fazla durmadan parmağı ile harfleri sayıları yazmaya devam ede ede uzaklaştı. Yabancı birisi görse bu çocuk delirmiş bile diyebilirdi Zeki henüz okula başlamadan okumayı abilerinden öğrenmişti.
Bu yıl okula gitmesi gerekiyordu ama Köyden Zonguldak'a taşınmaya dedesinin onayı çıkmamıştı. Bu yüzden Okullar açıldığı hâlde köy okuluna başlamamıştı, demek ki Zonguldak'a taşınma ümitleri hala vardı. Ağabeyi Hüseyin kardeşinin arkasından onun çok akıllı bir çocuk olduğunu gururla söyledi.
Zekiye hala tek oğlundan dert yanıyor, sağına soluna oğlunun durumunu anlatarak medet umuyordu. Oysa oğlu sıtık askere gidene kadar köy içinde sırıtmıyor, yaşıtları ile hemen hemen aynı şartlarda yaşıyor aynı oyun ve işlere ortak oluyordu. Sıtık normal bir insanın yaptıkları dışında, yaptıkları ile anasının yüreğine korkusu çoktan başlamış ama dışarıya belli etmemişti. Çok geçmeden Zeki ve ailesi Maden ocaklarının yakınlarındaki bir yere taşınmışlardı, bu mahallemizin Alabaylı Nazif ve kardeşi Ala Kerim'in ailelerini Almanya'ya taşınmasından sonra üçüncü aileydi. Almanya'ya gidenlerin tarlalarını kardeşleri ortaklaşa sürüyordu.
Zekinin babası buraya damat geldiği için baba tarafından burada kimsesi yoktu, ana tarafından da sıtık dayısından başka kimsesi yoktu. Kendilerine ait ve ortak olarak ekip biçilen tarlaları mahallemizden bir aile ekip biçecekti. Koca İsmail ve eşi Kara Emine nine yeğeninin yanlarından ayrılıp Zonguldak'a taşınmasını hiç istemiyordu. Öz oğlu Satılmış'ı bir aileye damat verip kendiside kardeşinin kızını evlatlık alıp onun da üzerine maden ocaklarında nam yapmış Çolak Hasan'ı damat almasının sebebini kimse anlam verememiş sırları ile öbür dünyaya göç etmişlerdi. Sıtık neye kızdıysa evde bağırıp çağırırken kızkardeşi ve annesi korkudan sokağa kaçmışlar, sakinleşmesini bekliyorlardı. Onları bu halde görenler yanlarına gelip ne olup bittiğini öğrenince, üvey kardeşleri ve bir iki kişi daha eve girip Sıtığa ne olup bittiğini sormaya gitmişti. Daha sayat kapısını varır varmaz Sıtık evden hışımla çıkmış kimseye bir şey demeden koşarak oda yana doğru koşarak uzaklaşıp gitti. Sıtık'ın babası kutül amare savaşında şehit düşmüş Ondan geken tütün parası ve şehit maaşı ile geçinip gidiyorlardı. Köy işleri onlar için içinden çıkılmaz hale geldiğinde konu komşu el birliği ile işlerini yapıyordu ama elden gelen öğün hiç bir zaman zamanında imdada yetişmiyordu. Örneğin tarladan harmana taşınması gereken buğday yığını zamanında harmana taşımadığı için geç harmana geliyor harman sürme de geç kalıyordu. Sıtık koşar adımlarla gittiği dereyandan normal bir insan gibi ağır ağır evlerinin önünde bekleyen anası kardeşleri ve üvey dayılarınn olduğu yere geliyordu. Yaklaşır yaklaşmaz Hasan dayısından azar yemeye başlamıştı bile. Sıtık dayısına sadece gülüyor hiç bir karşılık vermiyordu. Durumunun ciddiyetini henüz kimsenin anlamasına imkân yoktu.
Sıtık'ın amcası'da Maden ocaklarında çalışırken onca göçük ve çeşitli iş kazaları en sonunda yakınlardaki bir galeride gruzu faciasına tanık olmuş, hepsinden tabiri caizse ucuz kurtulmuştu. Ama onu'da maden hastalıkları ve diğer hastalıklar hayattan etken almış dört kız bir erkek evladı ile zekiye halayı bırakıp gitmişti..

Devamını Oku
Muharrem Akman

SORDUN MU

(Erzincan İliç altın madeni faciası)

Kopmuş geliyor bulut misali
Dağ yitirmiş direncini

Devamını Oku
Muharrem Akman

YAlAN MIYDI YEDİ CÜCELER MASALI

Yalan mıydı yedi cüceler masalı
Biz hepimiz biriz dedilerdi
Biz hepimiz biriz zannettik
Biz gibi yaşadık yürekten

Devamını Oku