Muharrem Akman Şiirleri - Şair Muharrem ...

Muharrem Akman

Saman alevi gibi parlayıp sönmedi kavgamız
Yalın ayak toprağa basmayı öğrendik önce.
Elimiz ayağımız çatlardı kanarcasına
Kökem çaktık çimenlere öküzler kaçmasın

Çift sürenlerin ardında sürüklendik sonra

Devamını Oku
Muharrem Akman

Bitmez Sandık

Sıkışıp kalmış birbir üstüne taşın çarkın
Taşlarla örülmüş çevren yerlerde
Manasını yitirmiş Temeli desteği direği
Değirmen misali öğütmüşsün kendini

Devamını Oku
Muharrem Akman

BİTMİYOR

Unuttuk buğdayın rengini emeğin değerini
Bitmiyor TV lerde kin ve nefret söylemleri
Unutmuş unutulduğunu çaresizlik köşelerde
Vaat edilen günler gelemiyor bir türlü

Devamını Oku
Muharrem Akman

Bitiyor akşamın karanlığı sabahın ayazı
Sürgüne gitmiş mutluluk bu diyarlardan
Olur da başımızı kaldırıp bakabilirsek
Halk ekmek kuyruklarından pazar artıklarından
Elektrik su telefon doğalgaz faturalarından
Maaşımızı ipotek ettiğimiz kira kontratlarından

Devamını Oku
Muharrem Akman


Bölündük sevgilere

Tınaz gibi toplanmış
Orta yerine harmanın
Emek verilmiş her tanesine

Devamını Oku
Muharrem Akman

Karşısında dururken tüm gücünle
Sabahın ayazına gecenin karanlığına
Yürürken yemyeşil ormanlarda
Bir daracık asvslt yola kalmışsın hey

Gürültü patırtı şen şakrak içinde

Devamını Oku
Muharrem Akman

Bosna Hersek 4

Bu günkü programımız şelale ve göl çevresinde gezintiydi şelale dünyanın sayılı şelalelerinden birisi imiş, otobüs ile aracın gidebildigi yere kadar gidip indik, derenin kenarına doğru ince bir yoldan inerken bir virajdan geldiğimiz yerin istikametine doğru yürümeye başladık, kontrol noktasını gurup olarak misafir olarak geldiğimiz için belediye başkanının oluru ile ücretsiz olarak şelaleye alanına girmiş olduk şelalenin sesini duyup ve birazda görüntüsünü görmeye başladık. Şelale belki 30 metre genişliğinde çarşaf gibi serilmiş akarıyla bir o kadarda yüksekten akan muhteşem bir görüntü veriyordu, ziyaretçiler için yapılan platformun üzerinde hepimiz bol bol resim çektirdik ne çabuk zaman geçti bilmiyorum ziyaret süresi bittiği için buradan ayrılmak zorunda kaldık. Bizden başka turist guruplarda olduğundan platformun üzerinde fazla kalamadık, buradan ayrılıp üst taraflardan şelaleyi izlemeye devam ettik. Şelalenin beslendiği akarsu düz bir şeklide şelalenin başına kadar süzülüp sularını bırakırken, su üzerinden aktığı zeminin şeklini alarak kimi yerde dışarı taşarak, kimi yerde içeri göçerek etrafa saçtığı damlaları rüzgarın da etkisiyle platform üzerine gelip ziyaretçilerin üzerine çisileyerek geliyordu. Üst taraflarda olduğumuz hâlde, yukarı doğru bizim üzerimize bile su damlacıkları üzerlerimize geliyordu,.Buradan da bol bol resim çektirdikten sonra araca binip değirmenlerin olduğu yerlere doğru hareket ettik. Değirmenler yolun karşısında görüş alanımızda derenin içinde küçük küçük sayvanlar gibi görünmüştü, geniş bir ıslak alanda kurulan bildiğimiz taş değirmenlerinin minyatürleri gibi kurulmuş Yirmi den fazla çift gözlü ve tek gözlü değirmen vardı, hatta ilk gördüğümde bunların ne olduğunu ne amaçla böyle kurulduğunu merak etmemiş değilim. Geniş bir yapay dere yatağına yayılan değirmenlerin, su kaynağının nereden geldiğini merak ettiğimde elli metre yukarıda önüne set çekilmiş akarsuyun sularının planlı programlı olarak değirmenlerin olduğu bölgeye yönünü çevirmişler. Her değirmen ihtiyacı Kadar suyu küçük küçük ahşaptan yapılan çörte dediğimiz V şeklinde yontulmuş kanalların üzerinden değirmen çarkına ulaşmak için bizim köylerin en az on on iki metre uzunluğundaki karanlık oluk dediğimiz olukların minyatürleri en fazla iki metre boyunda bir silindirin içinden geçen su değirmen çarkına çarpıp, çarkı döndürerek ucuna bağlı mil ile değirmen taşını döndürmesi ile un öğütülmüş oluyordu. Değirmenlerin içini çok merak ettiğimiz hâlde ortada bir görevli olup olmadığını bilmediğimiz için kimseye bir şey soramamış görememiştik. Değirmenler ve bulunduğu mevki çok güzel bir yer olarak hafızamızda kaldı anı olarak kaldı. Değirmenlerin alt tarafına doğru indiğimizde ırmağın üzerine doğru yapılmış köprü hem köprü vazifesi görüyor hem güzel bir gezi yolu fazifesi görüyordu köprünün başında yer alan büfeden dondurma ve meşrubat çeşitlerinden isteyenler alıp ya oturarak ya nehrin üzerinde şırıl şırıl akan suyun çoğu yosun tutmuş ağaç dipleri ve kayaların üzerinden akışını izlerken elimzde yavaş yavaş içip yiyordu, nehrin ve köprünün üzerinde ağaçların örttüğü gölgelik, buraya ayrı bir güzellik katıyodu, gurup başkanımız hemen altımızda yine nehrin önüne sey çekilerek oluşturan gölde yüzmek isteyen varsa yüzebilir diyerek hep beraber gölün yanına gittik. Gölde hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Göle girmek için hazırlıklı gelenler hemen soyunup göle girdiler, ben de girmek istiyorum fakat mayom olmadığı için kenarda beklerken bir arkadaşımın hava nasılsa sıcak pantolon ile gir dışarıda kurunursun dedi, ben bu öneriyi kabul edip pantolon ile göle girip kenarlarında biraz yüzdüm, Şehre geldiğimizde akşama kadar boş kalan zamanımızı arkadaşlarla anlaştığımız gibi kilise yi görmeye gittik kilisenin yolu üzerinde şehrin diğer kapısına varmadan hemen önündeki dar bir yoldan aşağı inerken solumuzda binalar arasında adeta gizlenmiş ecdadımızın eseri camimize rastladık içeri girmek için kapıya vardığımızda kapının açık olduğunu görünce içeriye girdik girişte alturka tuvalet abdest alma yeri bayanlar için üst kattaki bölüm bildiğimiz bizim camilerimizdi arkadaş ile ayrı bölümlerde namazımızı kılıp duamızı yaptıktan sonra aşağıdaki Kiliseye doğru yola çıktık, dar ve yuvarlak deniz taşlarından kaplı yollardan aşağı inerken kilisenin Çan ının çalındığı minareye benzer kare şeklindeki işaretinin üzerindeki haç şeklini daha belirgin görmüş olduk. yanına geldiğimizde ön tarafındaki biraz büyükçe kapısı kapalı olduğunu görünce kapalı zannedip geri dönmeye hazırlanırken kilisenin yan tarafındaki balkona girişi gibi yerde de açık bir kapı olduğunu fark ettik, içeri girelim mi girmeyelim mi derken sonunda içeri girmeye karar verdik, içeride kilise içindeki Hz İsa ve Meryem Ana resimleri ve çocukları vaftiz ettiği bölümleri gezerken bir köşeden rahibe mi yoksa temizlik görevlisi mi 4 kapalı bir bayan göründü, ona Türkçe olarak biz Müslümanız kiliseyi gezmeye geldik bir sakıncası var mı deyince bize Türkçe olarak hayır hepimizi Allah yarattı gezebilirsiniz dedi bizimle fotoğraf bile çektirdi. Kilisenin arka kısmında Hz İsa ve Meryem Ana posterleri ön tarafındaki kürsüde din görevlilerinin yeri salonun ortasına doğru yerleştirilmiş sıralar binanın yeniliğinden olacak her tarafı temiz sıralar cilalı insanoğlunun kendi eliyle yapmış olduğu bir mabed. Bu gün gününüz böyle geçtikten sonra kaldığımız eve gittik.

Devamını Oku
Muharrem Akman

Bosna Hersek 4

Bu günkü programımız şelale ve göl çevresinde gezintiydi şelale dünyanın sayılı şelalelerinden birisi imiş, otobüs ile aracın gidebildigi yere kadar gidip indik, derenin kenarına doğru ince bir yoldan inerken bir virajdan geldiğimiz yerin istikametine doğru yürümeye başladık, kontrol noktasını gurup olarak misafir olarak geldiğimiz için belediye başkanının oluru ile ücretsiz olarak şelaleye alanına girmiş olduk şelalenin sesini duyup ve birazda görüntüsünü görmeye başladık. Şelale belki 30 metre genişliğinde çarşaf gibi serilmiş akarıyla bir o kadarda yüksekten akan muhteşem bir görüntü veriyordu, ziyaretçiler için yapılan platformun üzerinde hepimiz bol bol resim çektirdik ne çabuk zaman geçti bilmiyorum ziyaret süresi bittiği için buradan ayrılmak zorunda kaldık. Bizden başka turist guruplarda olduğundan platformun üzerinde fazla kalamadık, buradan ayrılıp üst taraflardan şelaleyi izlemeye devam ettik. Şelalenin beslendiği akarsu düz bir şeklide şelalenin başına kadar süzülüp sularını bırakırken, su üzerinden aktığı zeminin şeklini alarak kimi yerde dışarı taşarak, kimi yerde içeri göçerek etrafa saçtığı damlaları rüzgarın da etkisiyle platform üzerine gelip ziyaretçilerin üzerine çisileyerek geliyordu. Üst taraflarda olduğumuz hâlde, yukarı doğru bizim üzerimize bile su damlacıkları üzerlerimize geliyordu,.Buradan da bol bol resim çektirdikten sonra araca binip değirmenlerin olduğu yerlere doğru hareket ettik. Değirmenler yolun karşısında görüş alanımızda derenin içinde küçük küçük sayvanlar gibi görünmüştü, geniş bir ıslak alanda kurulan bildiğimiz taş değirmenlerinin minyatürleri gibi kurulmuş Yirmi den fazla çift gözlü ve tek gözlü değirmen vardı, hatta ilk gördüğümde bunların ne olduğunu ne amaçla böyle kurulduğunu merak etmemiş değilim. Geniş bir yapay dere yatağına yayılan değirmenlerin, su kaynağının nereden geldiğini merak ettiğimde elli metre yukarıda önüne set çekilmiş akarsuyun sularının planlı programlı olarak değirmenlerin olduğu bölgeye yönünü çevirmişler. Her değirmen ihtiyacı Kadar suyu küçük küçük ahşaptan yapılan çörte dediğimiz V şeklinde yontulmuş kanalların üzerinden değirmen çarkına ulaşmak için bizim köylerin en az on on iki metre uzunluğundaki karanlık oluk dediğimiz olukların minyatürleri en fazla iki metre boyunda bir silindirin içinden geçen su değirmen çarkına çarpıp, çarkı döndürerek ucuna bağlı mil ile değirmen taşını döndürmesi ile un öğütülmüş oluyordu. Değirmenlerin içini çok merak ettiğimiz hâlde ortada bir görevli olup olmadığını bilmediğimiz için kimseye bir şey soramamış görememiştik. Değirmenler ve bulunduğu mevki çok güzel bir yer olarak hafızamızda kaldı anı olarak kaldı. Değirmenlerin alt tarafına doğru indiğimizde ırmağın üzerine doğru yapılmış köprü hem köprü vazifesi görüyor hem güzel bir gezi yolu fazifesi görüyordu köprünün başında yer alan büfeden dondurma ve meşrubat çeşitlerinden isteyenler alıp ya oturarak ya nehrin üzerinde şırıl şırıl akan suyun çoğu yosun tutmuş ağaç dipleri ve kayaların üzerinden akışını izlerken elimzde yavaş yavaş içip yiyordu, nehrin ve köprünün üzerinde ağaçların örttüğü gölgelik, buraya ayrı bir güzellik katıyodu, gurup başkanımız hemen altımızda yine nehrin önüne sey çekilerek oluşturan gölde yüzmek isteyen varsa yüzebilir diyerek hep beraber gölün yanına gittik. Gölde hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Göle girmek için hazırlıklı gelenler hemen soyunup göle girdiler, ben de girmek istiyorum fakat mayom olmadığı için kenarda beklerken bir arkadaşımın hava nasılsa sıcak pantolon ile gir dışarıda kurunursun dedi, ben bu öneriyi kabul edip pantolon ile göle girip kenarlarında biraz yüzdüm, Şehre geldiğimizde akşama kadar boş kalan zamanımızı arkadaşlarla anlaştığımız gibi kilise yi görmeye gittik kilisenin yolu üzerinde şehrin diğer kapısına varmadan hemen önündeki dar bir yoldan aşağı inerken solumuzda binalar arasında adeta gizlenmiş ecdadımızın eseri camimize rastladık içeri girmek için kapıya vardığımızda kapının açık olduğunu görünce içeriye girdik girişte alturka tuvalet abdest alma yeri bayanlar için üst kattaki bölüm bildiğimiz bizim camilerimizdi arkadaş ile ayrı bölümlerde namazımızı kılıp duamızı yaptıktan sonra aşağıdaki Kiliseye doğru yola çıktık, dar ve yuvarlak deniz taşlarından kaplı yollardan aşağı inerken kilisenin Çan ının çalındığı minareye benzer kare şeklindeki işaretinin üzerindeki haç şeklini daha belirgin görmüş olduk. yanına geldiğimizde ön tarafındaki biraz büyükçe kapısı kapalı olduğunu görünce kapalı zannedip geri dönmeye hazırlanırken kilisenin yan tarafındaki balkona girişi gibi yerde de açık bir kapı olduğunu fark ettik, içeri girelim mi girmeyelim mi derken sonunda içeri girmeye karar verdik, içeride kilise içindeki Hz İsa ve Meryem Ana resimleri ve çocukları vaftiz ettiği bölümleri gezerken bir köşeden rahibe mi yoksa temizlik görevlisi mi 4 kapalı bir bayan göründü, ona Türkçe olarak biz Müslümanız kiliseyi gezmeye geldik bir sakıncası var mı deyince bize Türkçe olarak hayır hepimizi Allah yarattı gezebilirsiniz dedi bizimle fotoğraf bile çektirdi. Kilisenin arka kısmında Hz İsa ve Meryem Ana posterleri ön tarafındaki kürsüde din görevlilerinin yeri salonun ortasına doğru yerleştirilmiş sıralar binanın yeniliğinden olacak her tarafı temiz sıralar cilalı insanoğlunun kendi eliyle yapmış olduğu bir mabed. Bu gün gününüz böyle geçtikten sonra kaldığımız eve gittik.

Devamını Oku
Muharrem Akman

BOSNA HERSEK 1

Şehrimizde devam ettiğimiz THM korosuna folklor Halk oyunları derneğinden gelen bir arkadaş başkanlığını yaptığı Halk oyunları derneği ile koromuzun aynı çatı altında birleşmesi durumunda güzel işlere imza atacaklarını, beraber yurt içi ve yurt dışı konser ve gösteri yapabileceklerini söylediğinde, ilk yurtdışına çıkmam ve ilk uçağa binmem için start verilmiş oldu. Hasbelkader başkanı seçildiğim koromuz ile yeni bir sürece girmiş, yurt dışına hiç çıkmayan benim gibi arkadaşlar için heyecan başlamıştı uçak korkusu bütçemize gelecek yük olur, gidebilir miyiz gidemezmiyiz gideyim mi merakı sarmıştı. Sonunda sık sık koromuzu ziyarete gelen halk oyunları başkanına şahsım olarak yurtdışına gidebileceğimi söyledim, benimle birlikte bayan erkek on kişi olmuştuk, başkan bize "benden haber bekleyin bu zamana kadar pasaportu olmayanlar pasaportunu çıkartsın" dedikten sonra beklemeye başladık. İlk önce Romanya olarak belirlenen rotamız çeşitli nedenlerden ötürü BOSNA HERSEK olarak değiştirildi, her iki ülkeninde geçmişte Osmanlı imparatorluğunun ya tamamının ya bir kısmının egemenliğinde olduğunu biliyor bu bizi daha çok heyecanlandırıyordu.Pasaport ve evraklar hazırlandıktan sonra nihayet yola çıkma zamanımız gelmişti, sabah saat Yedi'de Zonguldak'tan Alaborina'nın önünden hareket edecektik, ben akşamdan hazırlığımı yapıp sabah geç kalırım korkusuyla Zonguldak merkezde kalmak için bir tanıdığımın evine gittim, tam,07'de bizi İstanbul'a getirecek aracın yanındaydım selamlaşma faslından sonra gelmeyen iki kişi biraz gecikmeden sonra geldiler, birlikte araca binip İstanbul'a hareket ettik, Tüm evraklar hazır ve Bosna Hersek'in Türkiye'den ülkesine seyahat edeceklerden vize istemediği halde COVİT -19 salgını nedeniyle acaba seyahatimizde bir sıkıntı çıkacak mı diye korkuyorduk, araç bir dinlenme tesisinde durdu, sabah saatleri olduğu için kahvaltı yapmak istedim ama kahvaltının fiyatını kasanın üzerinde yazan meblağı görüp kahvaltı yapmaktan vazgeçip arabaya binip yolculuğumuza devam ettik ancak kahvaltı için yazan meblağın bir kahvaltı için değilde kahvaltılıkların kilosunun o fiyattan satıldığını ancak dönüşte öğrenecektim. Sabiha Gökçen havalimanının önünde indiğimizde heyecan ve korku yeniden başladı uçak korkusu, evraklarda olası bir eksiklik korkusu Kafilemize İstanbul'dan katılan bir arkadaş ve 11 kişilik Eskişehir folklor ekibi ile toplam 22 kişi olduk,başkan bizi bir araya toplayıp arkadaşlar bundan sonra birlikte hareket edeceğiz kimse benim verdiğim direktiflerden dışarı çıkmasın burada GSM cep telefonlarımızı kapatıyoruz, yurtdışı cep telefonu tarifesi 80 TL'den fazla isteyen kullanabilir ben uyarımı yapmak zorundayım, dedikten sonra Sebiha Gökçen havaalanı dış hatlar terminaline doğru ilerlemeye başladık,
Cam sürgülü kapılardan içeriye toplu hâlde girererken kalabalıktan ve her yaştan her memleketten insanların bizimle birlikte sıraya girmiş olduklarını gördük önce X Ray cihazının yanında valizerimizi ve üzerimizde telefon çakı çakmak metal eşya bozuk para anahtarlık gibi eşyaları ve belimizdeki kemeri koymak için verilen plastik kaba koyup bantın üzerinden cihazın karşı tarafına gönderdik, görevli memur arkadaşlar elimde kalan pet şişedeki yarım kalan suyuda bırakmamı istediğinde içmek için izin istedim suyu içip, burada yapmamız gereken yurtdışı çıkış harcı 150 TL yi bankamatikten kartsız olarak yatırdım diğer bir bankamatikten de pasaportlarımızı okutup biletimizi aldık pasaportu görevliye verip soğuk damgası vurulduktan sonra uçak bekleme salonuna doğru ilerlemeye çalışırken ki her gittiğimiz yere sıraya girerek gitmek zorundaydık, sağımızda solumuzda her renkten çeşitli giyim tarzında insan vardı çoğunun aralarındaki konuşmalarını anlamıyorduk kimbilir nereden geldiler nereye gideceklerdi ne hikayeleri vardı.
Bekleme salonuna geldiğimizde uçağa binmemiz için tam hatırlayamadığım bir zamanı bir bir buçuk saat kadar beklemek zorundaydık, ben artık kendimi birazdan bineceğim uçaklara odaklamıştım, görebildiğim uçaklara bakıyor yanlarına nasıl gideceğiz kapısından nasıl gireceğiz içerisi nasıl, ilk defa hostes görecektim hostesler bizi nasıl karşılayacak gibi kendi kendime sorular soruyordum. Önceden izlediğimiz filmlerden belki yüzlerce kez uçağın içini ve yolculuk anını görmüştük gökyüzünde başımızın üstünden bulutların üstünden uçuşlarını görmüş ister istemez bir gün ben de uçağa binebilir miyim sorusunu kendi kendime yüzlerce kere sormuştum. duyduğumuz uçak kazaları denize düşen dağa çakılan havada infilak eden teröristlerce kaçırılan uçaklar ıssız yerlere düşüp kazadan sağ kurtulup kurtarılmayı beklerken ölen yolcular v.s.
Hem uçakla yolculuk etmeyi çok istiyor hem korkuyordum eskilerin deyimiyle korkunun ölüme faydası yok deyimine sığınıp, yavaş yavaş grbumuzadaki insanlar ile konuşmaya başladım. Yanımda oturan genç bir çocuğa napıyorsun nereye gidiyorsun diye muhabbet ederken onun Saraybosna'da amcasının yanına inşaatta çalışmaya gittiğini öğrendim, yanıma getirdiğim kendi yazmış olduğum DAĞLARIN DAĞLARIMA BENZER şiir kitabımı hediye ettim onun da bir akrabasının kitabı olduğunu söyledi teşekkür etti, ben oturduğum yerden doğru bizim grubun ve diğer yolcuların kapılara doğru hareket ettiğini görünce onların yakınına doğru yürümeye başladım,

Devamını Oku
Muharrem Akman


BOYUN EĞDİK SEMERİN ÇULUNA

Ellerimiz ellerimize değdi toprak oyuncaklarda
Uzun soluklu bir yola çıktığımız hiç bilmedik
Sarıverdi parmaklarımız kazmayı keseri tokmağı

Devamını Oku