ayırır işte
bıçak gibi hemde
babayı oğulu
anayı kızı birbirinden
duyulmaz baba sesi
girmeden teknoloji araya
BAKARKEN AZİZ ŞEHRİNE
Rüştü Onur'un Muzaffer Tayyip'in
Kan kustuğu hastanedeyim
Hangi koğuşun penceresinden
Gözlediler İstanbul gemisini
Bakar uzaklara
Sanırsınki keşfedecek dünyayı yeniden
Öylece kalmış yol ortasında bilgece
Duruşu duruş değil bakışı bakış
Uzak bir yerlerde demirlemiş kendini
BANA BİR ŞEY OLMAZ
Grizu 263
İrfan usta okey taşlarının dağıtm aralığında kimseye bir şey söylemeden masadan kalkıp gitti. Ustalığı maden ocaklarında çalışan işçilerin çalıştığı branşta sınav ile kazanılan bir unvandı. Daha işe gireli 2 yıl olmadan domuzdamı ustası olmuş yanına da amele olarak işe beraber girdikleri Haşim arkadaşını verilince bir takım oluşturmuşlardı. Her kömür üretim kartiyesinin Kırk, Elli hatta daha fazla ekibi vardı. Herkes onu kahvenin hemen bitişiğindeki WC ye gitti zannetti. Çok geçmeden elinde giymiş olduğu mont üzerinde yeni bir deri mont giyinmiş olarak geri geldi. Masanın üzerindeki kendine ait iskambil kağıtlarını alıp dizmeye başladı. Arkadaşları söz birliği etmişcesine monnttan hiç söz etmedi.
Bu sessizlik hem ayakkabı hem arasıra ayakkabıdan başka değişik ürünler okul çantası ve mont v.s satan ayakkabıcı Bayram yanlarına gelip kulağına bir şey söyleyene kadar sürdü. İrfan Usta "ya bana ne senin alacağın vereceğinden" diyerek tatlı sert çıkışarak onu gönderdi. . Bayram gidince ona tıpkı masadan bir şey söylemeden kalktığı gibi dükkanda asılı montlardan bir montu giyip geldim dedi. Ayakkabıcı bayramın yeni getirdiği montlar satılmaya başlamış bir kaç arkadaşının üzerinde görmüş. Arkadaşlarının üzerindeki montlar hoşuna gitmiş olacak tükenmeden bir montta kendime aldım dedi. Bu küçük belde maden işçilerinin yoğun olarak yaşadığı bir yerdi. Maden işçileri Yirmi'ye yakın irili ufaklı günümüz AVM lerin atası sayılan küçük bakkallardan yaptığı her türlü alışveriş, çoğu kez deftere (Kara kaplı defter de denirdi) yazdırılırdı. Lokontalarda yenilen yemek, içilen rakı, bakkaldan kuru kumanya, giyim giysi, marangozdan tel dolap, sofra, masa, sandalye, tekel bayiden sigara bira, paran bittiğinde alışveriş yaptığın dükkandan harçlık için para vs.
Hep ay sonu ödenecek maaşlarda verilmek üzere deftere yazdırılır ay başı maaş alındığında borçların tamamı, paran yetmez ise bir miktarı ödenirdi. Borcunun tamamını ödesen bile bile veresiye defterinde ismin silinmez esnaf borç yekününde küçük bir bakiye bırakırdı. Bir veresiye defterinde 1000 1500 müşteri kayıtı olduğunu söyleyen vardı. Ezelden beri çark böyle dönüyordu. Bir tırnak makası 4 ekmek 2 kg zeytin 2 kg domates 1 AEG buzdolabı Bir TV'nin tutarı, veresiye defterinin bir yaprağına alt alta yazılıp ay sonu yekün tutara toplanıyordu. Kimsenin de borcunu üç taksit beş taksitte ödenecek dendiğide yoktu. İrfan Usta'nın oyunda ki rakiplerinden birisinin çocuğu gelip babasına eve gelmesini söyleyip boş olan sandalyeye oturdu. Oyunun bitmesine az kaldığından oyunu bitene kadar bekledi. Parti İrfan Usta ve arkadaşında kalmıştı.
Barış Manço'ya
On puan, on puan küçük yüreklere kondurulan
Barış elçisi, örf adet emekçisi Manço'dan
Güven aşılanıp herkesin eşit olduğuna inanan
Çocuklar hepimizin geleceğidir biliyordu çoktan..
başladı sıralamaya siyatiğim kalbim ayağım
bırakmadı geriye hastalıktan yana bir şey
bulaşığını sobasını yemeğini yalnızlığını
sıralayiverdi bir çırpıda çaresizlik haritasını
aklına düştü gençliğindeki mehareti çabukluğu
Bir varmış Bir yokmuş olunur sonunda
Anımsatırken kendini hastane koridorlarında
İki can ciğer karşılıklı odalarda yan yana
Hem o kadar yakın hem ulaşılmaz uzaklıklar da
Tutar elinden kader getirir senide laburatıvar lara
ÇAYLAR KUYUSU
Sen Edgar Po’yu okuyadur sıcakta
Asıl büyük korkular dolaşır bu ocakta
Kozlu’da İncir Harmanında Çaylar Kuyusu
Çalışıyor kömürü uyandıran insanlar
Bayram sıralaması
Öteden beri sinirli tavırları ile tanınmış bu kuru kara bir ayağı aksak adam Nuh deyip peygamber demeyen tiplerden, Köyün dediğim dedik ve sözünden şaşmayan gelenek görenek ve adetlerimize gönülden bağlı nadir kişilerdendi. Köyün ortak sorunlarını ilgilendiren konularda ona danışılmadan bir şey yapılamadığı gibi onun karışmadığı itirazı etmediği hemen hemen hiç bir şey yoktu..
Köyün ikindiden sonrası güneş almayan tek evi onun eviydi yaz ve kış ayrı güzellik olan köyde baharın gelmesiyle hemen hemen ayak basılmayacak şekilde yeşile bürünürdü tarlaların kesilmiş doğal örtüsü yüzünden yeşillikler arasında köylünün emeğinin belgesel gibi görenleri selamlıyordu. Bir yıl mısır bir yıl buğday ekilen tarlaları bazı köylüler mısır unu fazla lazım olmuyor diye iki hatta 3 yıl üst üste buğday ekmesi bile tapal Hasan'a dert oluyordu. Bu ona tarlaların vereceği hasatın azlığı çokluğu yüzünden değil atalarının sürdüğü izinden ayrıldığı için kızıyordu.
Hayatında sürekli bir işi olmamış aksak ayağı ile gittiği gündelik işlerde amalelik yaparak aldığı paralar ve son zamanlarda bağlanılan yaşlılık aylığı ile yaşamını sürdürüyordu. Onun bu yolda kazandığı sigarası içkisi olmadıysa da gelen misafirlere çay ikrami için gerekli çay şeker parası evin yağ tuzu ve üstbaş için gerekliydi. Aldığı oteberi kendine ait odasına koyar bu odaya hanımı öleliden beri, oğulları gelinleri dahil kimse giremezdi niçin böyle olduğunu soranlara ben atalardan böyle gördün der başka bir şey demezdi.. hayatı boyunca hiç aksatmadan kestiği kurbanlıklarini oğlak olarak alır bir yıl boyunca onlara bakar kurbanını böyle keserdi bu yılda öyle olacaktı
Ekinler ekilmiş kışlık hazırlıklar bitmiş köy iki üç aylık hummalı çalışmaya biraz ara vermiş biraz nefes alma moduna girmişti. Sürü sahibi Fuat da keseceği kurbanlıklarını henüz Ramazan Bayramı'ndan sonrası işaretlemişti.
Beklemez boş masa
Yüzlerce yanan far görülürdü gündüzleyin
Kömür emekçileri ile buluşan tertip yerinde
Yapıştırdı yakasına temiz elbiseli birini görse
Yakar yakmaz biterdi iki fırtta içtiği sigara
Evet insana keşke seneler önceki durum hiç değişmeseydi olmasaydı şu teknoloji meknoloji dedirtecek dizeler tebrikler efendim
Allah böyle acılar göstermesin birdaha. Dmuyarlı yüreğinize sağlık