Canavar: Kapital Sistem
Toprak: Halk
Meyve Dalı: Liberal Özel Sektör
Meyve: Sermaye ve Ürün
Bugün canavarın masasına bir meyve tabağı daha konuldu. Canavarı doyuran bu meyvelerin dalları gelisimleri süresince gerekli mineralleri topraktan aldı ve minarellerini karşılayan toprağı hep yukarıdan izledi. Toprak ise beslediği meyvelerin dallarına imrenip onlar gibi olmak istedi. Meyvelere ve dallara ulaşmak isteyen toprak kendi arasında rekabete başladı. Bir düzlük olan zeminde çukurlar ve çıkıntılar oluşmaya başladı, topraklar arasında uçurumlar oluşuyordu. Bu durum canavarın hoşuna gitti. Çünkü toprak bu haliyle sürülmüş toprak halini almıştı (kimi yukarıda kimi aşağıda) ve sürülü toprak daha fazla meyve oluşumu manasına geliyordu. Bu durum meyve oluşumu açısından iyiydi ama topraklar arasında derinlik arttıkça durum toprak için olumsuz bir hal alıyordu zira toprağı derin sürmenin toprağa zararını çiftçiler bilir. Ara sıra meyveler çürüyüp kendini besleyen toprağın yanına düşüyordu. Bazen ise dallar kuruyup yukarıdan baktığı toprağın bir parçası oluyordu. Ama genel anlamda canavarın karnı doyuyor ve doydukça açlığını daha fazla hisseder hale geliyordu. Ara sıra toprakta meyvesiz çiçek açan bitkiler yetiştiğinde canavar bunları yiyemeyecegini bildigi icin kökünden koparıyordu. Aynı muameleyi çürük meyve veren bitkilere de defalarca yapmıştı. Onun istediği sadece karnını doyurmaktı ve toprağı yiyemeyecegini bildigi icin onu meyvelere giden bir aracı olarak kullanıyordu. Aynı zamanda meyveleri beslemeyen çakıllardan ve taşlardan toprağı uzak tutuyordu. Toprağın da gönlü olsun diye toprağa ara ara su tutuyor ama yine de bu durum topraktan gelen fikirleri engellemiyordu. Birgün toprak canavara, toprağın içinde yetiştirilebilecek meyvelerden bahsetti; fakat canavar bu teklife sıcak bakmadı çünkü toprağın üzerinde yetiştirilen meyveler daha tatlıydı. Canavar yediği meyvelerin çekirdeklerini tekrar toprağa attığı için meyve sayısı giderek artıyor; ama bu durum canavarın toprağa ithal meyve fidanları dikmesine engel olmuyordu. Toprak kendi meyveleri ile uğraşırken artık ithal meyvelerle de uğraşır olmuş, bünyesinde bulunan ve meyveleri beslemek için gerekli olan mineralleri zamanla kaybolmuştu, toprak açıkcası can çekişiyordu. Yine de yukarıya baktığında gördüğü meyveleri yıldız olarak hayal ediyor, onları mitleştiriyor ve birgün kendisinin de meyve veren bir dal olacagını hayal ediyordu. Canavar ise sırf rant için toprağı başkasına bile devredebilirdi, toprağın altında ne olup bittiği umurunda değildi, orada bir hazine olduğunu hiç sanmıyordu. Midesi büyüdükçe acıkan canavar biliyordu ki meyveleri ölebilirdi ama toprak ölümsüzdü, bu yüzden meyve ağaçlarının üzerine titrerken hep toprağı hor gördü, ezdi, çiğnedi, kazık çaktı… Toprak olmasaydı meyvelerin ve kendisinin olmayacağını biliyordu; ama bundan daha önemli bir bilgiye sahipti: Bunu toprağın bilmediğini de biliyordu. Kendi engebesini ve yükseklik farkını kendi yaratan toprağın üzerinden bir daha asla mutluluk araçları toprağın düz olduğu zamanlardaki gibi geçemedi, hep sarsıldı.
Şeytan, putlarına yuva yapmış göğsünüzdeki Kabe'yi.
Atomdan galaksiye döner tüm bir evren semazen gibi.
Yılmadım, yeri geldi çamura nurdan bahsettim.
Dinledi ve "Ne kadarı su, ne kadarı toprak" dedi.
Hayat yaşam ekinleri ile ekilmiş çorak bir tarla.
Anlamsızlaştı tüm gayeler.
Öteleri sorgularsın da yoktur gökyüzünden bir haber.
Anlamsızlık başkan, manalar üye oldu.
Aklım bir gezegen ölüm ise uydu.
Çalışmak için yaşayan, makine dişlileriyiz.
Onca derde yaşamak pahasına göğüs germek bir giz.
Gece kapkara, yok yere içte bir yara.
Bilen, bilmeyen, bildiğini bilmeyen…
Mikrofon verin susmam gerek.
Duygularımın mantığımla geçirdiği gerdek…
Yaş yirmi bir
Benliğim bir
Yolculuklar… Nereye olduğu bilinmeyen yolculuklar.
Yanımızda ne bir yol tarifi ne de bir yolluk var.
Sadece ilerlememiz gerektiğini bilip adımladığımız sokak araları.
Sokak köpeklerine iz sormak ve arkadaş göstermek kaldırımları.
Kaç kere, kaç umutla ilerlediğimiz sokaklarda karşımıza çıkan çıkmazlar.
Sokakların uzunluğu kadar umutlarımız ama gerçekler kadar da dar.
Körelttikçe körükledi hırslar ve hınçlar.
Sufi Tanrının ışığında neyini çalar.
Kartlar açık oynadı derviş.
Pirler sofra kurmuş, yaşama sevinci kaybolmuş.
Hiçlik mertebesi tevhitten vahdeti vücuda bir yolmuş.
Söylenen yere gelirim ama bundan gelirim ne demiş.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!