Siz; içimi acıtan yalnız martılar
Ve siz; yoksul gecelerin ıssız yolları
Bir de sen; ey vefâsız yâr
Söz vermiştim kendime
Hiç birinizi anmayacaktım...
Dayanamadım... dayanamadım...
Şâheserin
O'nu sevdiğimden hiç haberi olmadı...
O çok güzeldi ama, beni hiç anlamadı...
Örgülü saçları vardı, yanar-döner, kızıl, siyah
İki yana salıverirdi ki zâlim... Eyvâh! ..
Titretirdi yüreğimi işvesi, edâsı
Senmişsin gibi öpüyorum bir gül goncasını
Aklımdan nice mâsum hevesler geçiyor
Söndüremedim içimdeki şu çılgın yangını
Hayâl-i serâbın kül olup bak ziyân oluyor
Yetiş, imdâd et, acı bir parça ey gül-i zârım
Yeşil maviye dost, mavi yeşile
Dağlar sevgiyle bakıyor gökyüzüne
Güneş gibi parlıyor çocuk gözleri
Her yanım dere, tepe, dağ, deniz, orman
Bir kelebek kanadında pırpır eder yüreğim
Yağmurun sesini duyduğum zaman
Bilseydim eğer, kahrolacağım;
- bakmazdım gözlerine -
Bilseydim, sana vurulacağım;
- kanmazdım sözlerine -
Bilseydim, yanıp kül olacağım;
- tutmazdım ellerini -
Bir eylül akşamıydı,
Seni ilk gördüğüm gün...
'ya da ben, öyle hatırlıyorum...'
Sıradan bir akşamdı benim için,
Ve hayli yorgundum...
Hele, ilk defa gördüğüm sana
Sanmayın gözlerindeki yaş acıdandı
Onlar,
Yiğitçe gittiler ölüme
Bebekler uykudaydı...
Arkalarına bile bakmadılar...
Sen bu şehrin kadınısın, yaşıyorsun rûhumda
İstanbul'u gözlerinden tanıyorum
Yıldız çeşmelerinden sular akıyor hâlâ
Doyasıya ellerinden içiyorum
Kızkulesi'nde asılı duruyor hayâlin
Yorgunum dedikçe
Üstüme geldi yıllar...
Neden bu kadar zâlim
Sevdiğim o eski şarkılar
Giderek kısalıyor sanki yazlar
Ve daha kızıl bir öncekinden
O ne sihirli an ki, bakarım gözlerine, baktıkça rûhum erir
Gözlerinde gözlerim, ufka dalar da yorgun, ne güneşler devirir
Varsın yaksın günlerce, hasretin sarsın beni, sînesinde kül etsin
Tutuşur gelişinle, hâlimi fâş eder ah, bir yangına çevirir
(20 Kasım 2010)
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!