İslam dininde Cuma günü, geleneksel olarak özel bir gün olarak görülmekte ve bu güne atfedilen çeşitli rivayetlerle yüceltilmektedir. Ancak bu rivayetlerin Kur’an’a uygunluğu sorgulanmalıdır. Özellikle bazı hadislerde, Âdem’in yaratılışı, cennete girişi ve çıkarılışı ile kıyametin kopma zamanı gibi gaybî konuların Cuma günüyle ilişkilendirilmesi ciddi çelişkiler içermektedir. 
Müslim’de yer alan bir hadiste şöyle denilmektedir:
> “Üzerine güneş doğan günlerin en hayırlısı Cuma günüdür: Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete girdi, yine o gün cennetten çıkarıldı. Bir de kıyamet Cuma günü kopacaktır.” (Müslim, Cuma, 18)
Bu hadise göre Cuma günü, insanlık tarihindeki en önemli olaylarla ilişkilendirilmekte ve yüceltilmektedir. Ancak Kur’an’da bu tür bir gün bilgisine rastlanmaz. Kur’an, Âdem’in yaratılış zamanını belirtmez hangi gün yaratıldığı, ne zaman cennete girip çıktığı gibi bilgiler tamamen gayb kapsamındadır. Bu bağlamda, haftanın bir gününü bu tür olağanüstü olaylarla ilişkilendirmek, Allah’ın bildirmediği bir bilgiyi O’ndan gelmiş gibi sunmak olur ki bu, Kur’an’a aykırıdır:
> “De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez.” (Neml 27:65)
Benzer şekilde bazı hadislerde kıyametin zamanı da gün ve saatle sınırlandırılmaktadır:
> “Güneş batınca, akşam vakti kıyamet kopacaktır.” (Buhari, Tefsir-u Sure 6/9; Tirmizi, Deavat, 98)
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta