Çıbanlar açtı gül bahçelerinde kan rengi
Bir mayın tarlasında büyüdü serseriliğimiz
Hani o şeyler vardı unuttuğumuz, gecelerdeki
Hani o şeyler vardı bir zaman, beklediğimiz
İşte onlar ve o kadınlar, o adamlar
Ve gökyüzünün o namussuzca satılmışlığı
Bir Endonezya esmeri, yılgın akşamlar
Kirli sakallarımızın sebepsiz uzamışlığı
Mahkumlar, zenciler, orospu yatakları
Ayaküstü, aşkın iğrenç alışverişi, zaman
Alnımızda Tanrının merhametsiz dudakları
Çingene, kahpe toprak, altımızda uzanan
Getir daha getir, biz günaha kanmadık
Süsleyen zulümler kral soframızı
Ey et ve kan, ey ölüm, ey karanlık
Ey gölgesi kralın, kirleten sabahlarımızı
Dağılan bulutlar değil, inandıklarımız
Söyleyin nereye gitti o gök mavisi
Rüzgarlar, yağmurlar, kokmuş atıklarımız
Kral soframızda insanlık sevgisi
Analar, çocuklar, borazancılar, ressamlar, ölüler
Can kurtaran simitleri, ajans haberleri
Polkalar, mazurkalar, oyun havaları, türküler
Piyano tuşları, kemanlar, Tosca'lar, Sevil Berberleri
Siz eğrelti otları can sıkıntımızın
Siz çok gülmüşlüğümüz, çok ağlamışlığımız
Ömür, topraktan şarap testisi aşkın
Ve kral kadehlerinde kurumuş gözyaşımız
Vurun biraz daha vurun, ölmedik
Yumruklayın, muştalayın, kırbaçlayın
İşte ip, işte zincir, halimiz bitik
Milleyin gözümüzü, sırtımızı dağlayın
Bu hangi yüzyıl, oyuncağı Meryem'in
Nerde kaybolan tahta atlar, kurşun askerler
Kim unuttu kapısını açık cehennemin
Söyleyin savaş artıkları, deliler, sakatlar, körler
Ey dünya, utancımız, yüz karası
Ey sofrası kralın, ey kral sofrası
Kayıt Tarihi : 3.2.2002 05:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!