yokluk başa bela; yağmuru beklerken her birimiz
davul tozlarıyla yunmuş apaklığmız, sesimiz
izlerimizle taşdığımız o çamurlu nehrimiz
kan üstünde bir yumru diyor ki 'GEÇİNİZ...GEÇİNİZ...'
ip üstünde yürümekle kendi kendine büyüyor gölgemiz
ağustos'du sıcak kumsallarında yürünmüş
dilde esrik tuz tadıyla
bir dalgayla ayrılıyorken göründüklerimiz
ağustos'du tam üstüne basılmış
kenarda kırık yamaçlı bir anı
diline doladığın o güz nerede şimdi
nerede ıslandığın yağmurları
bakılmaz bulutlarıyla öpmüştü yüzünden
akarsularını aldattığın
gülünç öyküler birikitriyordun
ölümlü olduğunu hatırlatan
Bu karanlık benim
Kendi ellerimle büyüttüm
Alevden kovalarımla su taşıdım
Acıyarak bakarken insanlar
Aldırmadan yürüdüm
Hayal kırıklarının üstüne basa basa
çok yağmurlarında ıslandım hayatımın
alfabeler gibi açmaktayken gözlerimi
her nasılsa ayakta kaldım solmadım
her güneşle ayrı ayrı yanmışken oysa ki
çok dolambaçlarında dolandım hayatımın
eski gecelerde ağladığımız
bir takvim yaprağını hatırlıyorum
koparılıp koparılmaz
kül olup dağılan
oysa mavi evlerinde soğuğun
perdesinde rüzgar
uçururken dünündeki acıları
bekler elleri açık
merdivendeki ayak seslerini
yağmurunu arayan
sıcak bir öğleden sonra gibi...
bir ses düştü kırılmış çerçevenin arkasından
adının ortasına düşlerimi gizlediğim
televizyonların insanı zehirlemediği ve
babamın eve hiç geçgelmediği bir
ses düştü ben de aldım
düştüğü yere koydum
mutlu olur musunuz
yüzünüzden düşenleri
bir araya getirseler?
bizden olur musunuz
tutup adınızı
kiremit tozlarını öpen acı
çalan davullardan düşen geç kalmışlık
kıvranan kum tanelerinin gülememesiydi
kırık dalgalara dayadığımızda sırtımızı
tepeden tırnağa güze saplanmış gözlerimiz
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!