Yolcu oldum bu zamanda,
Kaldım dertli bir kıyamda.
Ne pir görür göz bu anda,
Ne dost kalmış dar günümde.
Erenlerin nefesi yok,
Duy zâhid bu sözü cân üstüne cân söylenir,
Tövbe kapısı yoktur Hakk yoluna giren bilir!
Bir adım attın mı artık dönüş yoktur geri,
Ahdini bozanın boynunda kalır zincîri.
Tövbenin mumunu yaksan da bin kez zâhidim,
Bir gece,
Zamanın kırıldığı o an -
Yâr,
Bir ışık hüzmesiyle düştü aklın kıyısına:
"Beni zâhirde arama" dedi,
"Bak, bâtının şafağıyım!"
Hakikatin kilidi kaç dilde arandı?
Her anahtar bir "Lâ mekân" sırrı...
Kırk kapıdan geçip de,
Bir tek zerrede kayboldum.
Sordum: "Bu düğüm kimin elinde?"
Bir mum yanar Erdebil'de gece vakti
Hem yakar kendini, hem aydınlatır yolu
Sorardım: "Niye kendini tüketirsin?"
Dedi: "Aşkın matematiği budur:
Varlık, yokluğa feda olmalı ki
Hakikat görünsün..."
Bir an durdum, zaman beni geçti,
Sordum: "Ey an, sen misin yoksa ben mi?"
Dedi: "Ne sen varsın ne ben,
Biz birbirimizin yankısıyız
Suskunluğun dilinde..."
Ne Kemter kaldı dilde, ne Abdal gökte gezer,
Ne de Baba’nın hırkası sırrı çözmeye yeter.
Güneş bir harf ki, küllenmiş evrenin kitabında,
Ben o harfin nârıyım, yanmış bir sözden öte.
Sazım telini kırdı, sesim Hû demeyi unuttu,



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!