"Sis" şairine ithaf edilmiştir.
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Sevdanın ateşi eğer
Her an yanıbaşımda yatmasaydı
Ben bu yükü taşıyamazdım
Sevinçlerime biraz hüzün katan odur
En çaresiz anımda
Issız bir dere kenarını
Devamını Oku
Her an yanıbaşımda yatmasaydı
Ben bu yükü taşıyamazdım
Sevinçlerime biraz hüzün katan odur
En çaresiz anımda
Issız bir dere kenarını
Tiftik tiftik ettiğimiz keçi
Yüzünde at nalı hare olmuş
At izi
Keçi ölüsüne karışmış
Yara olmuş
Onlar bizim atlarımızdı iz bırakırlardı
Yüzün olmuş
Yeniden
Yüz
Ün olmuş
Yeniden yüzün olmuş
Yüzdük derisini
Öyle yüzdük ki
Derimizi
Deniz olmuş
Dağlarda su sesi
kebelekara
Vedat Türkali öyle bir kaleme almış ki İstanbul'u şiirde ,İstanbul şiiri diye yazılan tüm saçmalıklar ister istemez bu Türkali şiiri yanında sınıfta kalıyor!
Eşref Tonbil in en son şiirini görmek isterim...bilmem ne dersiniz...o şairi bi tanıtın bakalım...daha çok önerilerim olacak...tabi anlayana...
hiç kimseye ayrıcalıklı davranmayacaksınız...şu kayırma evrelerini bi atlatın elbette geri döneceğiz...şiir mutlaka eleştiri kulvarında yaşanmak ve yaşatılmak ister...şair ancak böyle yolunu bulur...yoksa...işimiz zor
Sayın Tuğlu... bu mükerrer baskılar yüzünden değil mi...dir çekilişlerimiz...ve buraları toparlanmadıkça dönmeyecekler...böylesine sessiz ve yorumsuz...kalmaya mahkum olacaksınız...sevgilerimle...
Saygı ile.. Türk şiirine, edebiyatına büyük emek veren Vedat TÜRKALİ'Yİ şiir panosunda görmek ne keyif. Seçkiye teşekkür ederiz.
Özellikle şairlerin yaşadığı dönem, onun yazgısını belirliyor. Nazım HİKMET RAN, Sabahatti ALİ, bu yazgıya doğdular. Kafdağı'nın ardında özgürlük olduğunu zannedip, Stalin'in bıyıklarını çorba tasının içinde görünce, yıkıldılar. Hele de O rejimde etnik ayrımın olmadığı savsatası, şimdilerde tümüyle yıkılmış bulunuyor. Azeri Türkü Haydar ALİYEV Sovyet başkanı seçildiğinde, Gorbaçov ve şürekası, saçlarını yoldular. Neden; çünkü sovyet başkanı 'SLAV' ırkından olmalıymış...
Savaş, insanoğlunun cinnet nöbetidir. Açlık, yoksulluk, kan, gözyaşı, hile, gasp, haramilik... Her çeşit kötülük salkım saçak... Bir tek savaş olayının duyulması bile insanı kusturmaya, bayıltmaya yetiyor. Görülüyor ki sadece bizim şairlerimiz değil, tüm dünyada böyle ortama düşen her şair, aynı yazgıya bulanmıştır. Sanal kurtuluşun serapıyla karşısında düşman yaratmıştır.
Şairimiz Vedat TÜRALİ, 'İstanbul' simgesinden hareketle, söyleşi tadında bir metin ikram etmiştir. Kutluyorum. Antoloji.com/da kayıtlı ' Niteleme ' başlıklı şiirimin ilk kıtasıyla kendisi ne eşlik etmek istiyorum:
'Yılların çetelesi tutulurken alnmda,
' İyiye dörtnal koşar seçme yarış atlarım.
' Kundaklayıp sararken gürbüz anılarımı,
' Düşlerin birikimi olur en güzel karım.
...........
..........
*Nadir ŞENER HATUNOĞLU: matematikçi bilim uzmanı*
Bu şiirin ithaf edildiği 'Sis' şiiri ve şairi :
Sis
Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan,
ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!
Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,
Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!
Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
sefahate susamış bağrında yaşatan.
Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde
sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,
ey bin kocadan artakalan dul kız;
güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli,
sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor.
Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün
iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!
Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;
içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.
Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,
lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!
Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır,
İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın.
Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;
Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
Milyonla barındırdığın insan kılıklarından
Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?
Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar.
Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler;
ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki,
geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur;
ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi.
Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;
ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler.
Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler;
ey servilerin kara gölgelerinde birer yer
edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu;
“Geçmişlere Rahmet! ” diye yazılı kabir taşları.
Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra
canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler!
Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar;
ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyan
vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer.
Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi
sembole eden harap ve sessiz evler;
ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan
kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş,
ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş!
Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü
her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar!
Ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu
bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp
her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini
gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir!
Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş
olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât!
Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;
ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!
Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus;
ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu.
Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki
her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!
Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için
yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı!
Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,
ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”!
Ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerek
vicdanlara uzatılan gizli kulaklar;
ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar.
Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret!
Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;
ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!
Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış
zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet!
Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç;
ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç!
Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca;
ey kimsesiz; âvâre çocuklar... Hele sizler,
hele sizler...
Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!
Tevfiz Fikret
18 Şubat 1317
Tevfik Fikret
olsa gerek.
Kutlarım şiiri ,günün şiirini, ve seçici kurulu. Elbette kalemi coşturan şairimizin yüreğini, duyarlılığını..SAYGILARIMLA..
vedat türkali'nin abd'nin kucağına oturmadığını biliyoruz da ya sen ah alim alim?
bırak bu moskova üsluplu eski sataşmaları..
satılmışın amerikalısı rusu israillisi olmayacağı gibi osmanlısı da çok tehlikeli bu aralar..
selçuk bekar da gelip bi şiyler yazsa keşkek..
orasını ben bilemem,sen bilirsin ali bey..
Bu şiir ile ilgili 28 tane yorum bulunmakta