Sularda yankı bulan göz
Sevdalanmış aptal güzel
Haydi at kendini göle, Nergiz
Ve kendinle seviş
Çün Musa ayırdı asâsıyla
Her zaman işittiğim bir makinalı tüfek,
tam da yukarda merdiven sahanlığında mevzili,
Kendi ölçümlerinden ve bulgularından
korkmuş bir saat gibi
başlıyor titremeye ansızın.
Korkuyor muyum? Hayır. Dinliyorum sadece.
Kahvaltı
Koydu kahveyi
Fincana
Koydu sütü
Kahve fincanına
Eğer gerçekse beyaz
ışık su lambadan, gerçektir
yazan el, gerçek mi
yazdığıma bakan gözler?
Bir sözcükten ötekine
'Kırılmış bir dal gibi gelir içerdeki adama'
Kitap okuyordu ağacın altında.
Bir ipek böceği kozasını dokuyordu
Kırık bir dalın üstünde.
Deldim geçtim o kabuğu
sanki binlerce kez vuruldu bana o Antartik darbe:
atın ensesini duyumsadım uyumak için
altında soğuk taşın Güney'in gecesinde,
duyumsadım titreyişini o daracık hendekte,
en altında süzgeç deliğinin o yapraksız dağda,
Yağmur yağıyor. Yağmur, yağmur! diye haykırıyor bir köy
sevinç içinde ve doğuyor, atılıyor ileri ekin ekmek için,
hâlâ salıntısı içinde açlığın, ak gün-ışığı sağ gözünde,
solunda kara gölge,
ayrılmış ve toplanmış
bir köy, çuvallardan ve hurma-ağacı yapraklarından bir alay,
Yeniden yaygınlaşıyor insan avı
bugün Brezilya'da,
köle tacirlerinin soğuk açgözlülüğü
evinde hissediyor kendini orada:
Wall Street'de emrettiler
domuzsu uydularına
İşte böyle durdu zaman sarnıçlarda.
İnsan, zorlanmış ıssız
tuzaklarda, kalenin taşı ardında,
kürsü-mürekkebiyle, dolduruldu
ıssız bırakılmış, Amerika'ya özgü kent ağızlarla.
Çok şey duymuştum zaman hakkında
duydum ki uzun olabilirmiş o
duydum ki salıverilebilirmiş
insan hem kazanıp hem de kaybedebilirmiş onu
duydum ki yerli yerinde ya da değerli olabilirmiş
iyi ya da kötü
Edebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla