açık kalmış perdeler 
umurumda bile değil böyle şeyler
artık eskisi gibi değilim
gülüp geçiyorum.
ağzımda sigara, ciğerlerim izmarit dolu
soğuyan bir yan var içimde
üşüyorum
kağıttan kayık yapmak istiyorum
okşansın saçlarım…
o nasırlı ellerle 
öylesine
içimden yırtılan bir sayfayı özenle katlayarak 
dümeni olmayan kağıttan kayıkla 
yüzdürmek istiyorum düşlerimi 
gökyüzünün tüm maviliklerinde
ne zaman acıksa ruhum
ben fazla yemesem diyorum 
sadece birkaç pazar
veya birkaç pazartesi
veya  müridi olduğum hüzün vakitleri
beni hep bir şiir sanıyorlar
oysa çakmaktaşları gibi kıvılcımlı gözyaşlarım
ağlamaktan kızaran 
boş bir çerçeve 
dünü yerleştiriyorum  içine
boş bir tuvale yerleştirmek istiyorum
hayat ve ölümü
kanatlanıp uçmasın diye
masalsı hayallerim
bir varmış 
bir yokmuş…
atladığım ip 
çevirdiğim çemberin içinde
ilk dudak izim
bir karanlık geceyi  okşarmış gibi 
karanlık kokar ellerim
kırık dökük harflerle gülümserim
her  günün sonunda yeniden 
hep aynı yerdeyim
sabahın kuşluk saati
bilmiyorum 
susuyorum
eski bir taka misali 
ve loş odalar gibi 
neden anlatıyorum ki bunları
zaten size ne ki benden
düşler ülkesinde bir garip işte 
bir sürü soru işaretleriyle dolu
onlarca satır arasında
bu sicim gibi inen yağmurun
iri tanelerinin altında ıslanıyorum
sokağın kıyısı köşesi 
çerçöp ve dal budakla dolmuş
çıldırasıya bir yığın özlem
senelerin muayyen değişikliği
bazısı çok eskilerden
bazısı dört medle uzatılmış
ilk kez bu kadar yakınım şeddelere
az ötede ki manzara mimi gösteriyor
hafif bir ıslık
göğsümden dudaklarıma doğru 
yükseliyor…
umudunu kaldırım ışığına bağlayan
birde uykusuzluğum
mesele 
üç beş dakika değil
tek şeyin her şey olabileceğine inandığım
bütün varlığımla bağlandığım
gözlerimin retinasını işgal eden
o kanlı uykularım
bir de beni yeniden diriltip
yeniden öldüren günahlarım
mesela 
bir sıcak öpücük
mesela bir kırmızı gül
bir erguvan dalı
en güzelleri söyleten bir kahve falı
çöl sıcağında boğaz rüzgarı 
ya da kutup soğuğunda imbat esintisi
mesele
musluktan akan su 
hani yüzün ilk yıkandığı
erkenden ,sabahleyin 
ateşte tavşan kanı demini tutmuş 
yudumlanan çay buharı
sonra 
radyoda en sevilen türkü 
“seni çok seviyorum”
sesi..
redfer
İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 30.6.2024 13:03:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!