Sana uzanan şu elimi,
Tutmazsan vebal senin.
Adını zikreden dilimi,
Tatmazsan vebal senin.
Dik bir yokuş bu tutku,
Sayılı gün çabuk geçermiş,
Haydi be oradan!
Zaman, aman mı veriyor sanki?
Her gün bir gün daha artıyor yarınlar.
Her şeyin ilacı olsaydı zaman;
Katlanarak büyür müydü sorunlar?
Bir lokma rızk için geldim Ankara’ya,
İnce yollar, koca dağlar girdi araya,
Uzak kaldım, çok sevdiğim sılaya,
Hasret çekmek zor geliyor anam.
Çok özledim baharını, güzünü,
Bir sen varsın dünyamda,
Bir de sen,
Hüznümde sen,
Neşemde sen,
Gülüm sensin,
Gülşenim sen.
Muzaffer ordularımız çıkmış Bağdat seferine,
Sütre gerilerinde taş değmesin tekerine,
Sen çocuk değilsin kanma, elma şekerine,
Kollarına düşte gör; sen sevdanın hasını.
Kiminin dilindedir tüm aşkı, tüm sevdası,
Bundan yıllar öncesi hiç mi gelmez aklına?
Belki İngiliz çıkar, belki Yunan, bahtına,
Nasıl da göz dikmişlerdi Osmanlı’nın tahtına,
Belki Rus çıkar, Belki Bulgar bahtımıza.
Eğer birlik olmasaydık neler gelmezdi başımıza,
Bugün yine parçalı bulutluyum, yıldızım kaydı,
Bana hayat veren ne güneşti, ne ay’dı,
Sevdaya susamış, çatlak dudaklarım,
Hedefi gözlerinde gergin bir yaydı.
Ruhumda zelzeleler,
Akşam üstü geçerken kızıl güneş batmadan,
Onlar bana baktılar ben onlara bakmadan,
Yalnız hoşuma giden güzel ve en iyisi,
Onu çok seven bir ben, bir de annesi.
Güneş bütün kızıllığını takınmış,
Kavurucu ikindi güneşi iliklere işliyordu,
Ahali toplanmış, kurbanlar kıbleye çevrilmiş,
Bıçaklar çoktan kınından çekilmişti.
İleri gelenler bir konuda hemfikirdi,
Dört yanım düşman dolu, dost arıyor gözlerim,
Sevdaya açığım, dostlarımı bekliyorum,
Hoşnut olmaz, nasırına değerse sözlerim,
Sehpamı kurdurdum, cellâdımı bekliyorum.
Sıfır noktasındayım, bugün benim milâdım,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!