Bir söğüt eğildi Munzura,
Dalıyla bir su içmede,
Etrafında olan bitenden bihaber,
Gamsız tasasız gülümsemede.
Bir sevda dolanmıştı boynuma,
Bir ceylan pınarıydı ağladığım,
Surların dibinde içip sızdığım o geçmişim,
Yarınlara umutsuzca bakışımın esareti
Hayallerime dolmamıştı bir türlü gelecek,
Alacakaranlıklarda sürünmüşlüğümü hiç unutmadım.
Direnmiştim kanlı gece sapkınlarına o biçim;
Bahçe çitini aşıp koşardım dere kenarına,
Boylu boyunca kumsalına uzanıp,
Kavak, söğüt, iğdenin hışırtısını, ezgilerini dinlerdim,
Sonra toplardım kuruyan dal ve yapraklarını,
Ateşe katık ederdim,
Hep özlemini duyardım yüreğimde birşeylerin;
Çok gizemli bir yüzdü gördüğüm,
Ve ardında saklı naif bir yürek,
Daldı gözlerim simsiyah göz bebeklerine,
İndim ruhunun taa derinliklerine,
Sanki dünyanın bütün yükü sırtındaydı,
Yüreği nasırlara bürünmüş,
Bir doğum anıydı
Ve doğum sancılarıydı,
Sarı başakların dolduğu
Kırmızı gülün açtığı zamandı,
Açmıştı gözlerini hayata.
Yelkovanın sarkacında
Alışırım sandım,
Acılara kürek çekmeye,
Uzak mı uzak yerlere gitmeye,
Alışır sandım artık bu yürek herşeye.
Mutluluk nedense benden hep uzak,
Taksim meydanında anıt önündeyim
Dört yanım insan kalabalığı, rengarenk çiçekler,
Diğer yandan uçuşan ve tüneyen güvercinler,
Aralığın 23 ündeyim taksim meydanında
Nedense bir başka güzel taksim meydanı bugün
Güneş ışıklarının yere diklendiği saatler
Bazen sessiz ve derincesine,
Bakakalırım kendi kendime,
Aynada görür gibi olurum eşgalimi,
Ruhumun o engin kumsalında,
Arar dururum kendimi.
Hercai mevsiminde,
Bir orkide gibi işledim seni yüreğime,
Hasretinin acısıyla yoğruldum gidiyorum,
Öyle alışmışım ki kokuna, tenine, nefesine,
İşte terk edip gidemiyorum nedense,
Sanki bekleyenlerim varmış gibi.
Dolanıp duruyorum döngülerde labirent misali
Bir Boğazın Yakamoz’u,
Bir Boğazın Erguvanları,
Bir de deli ormanı alır beni içine.
Alır beni götürür sonsuz derinliklerine.
Bir hayatın azgın seli,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!