1
Yağmuru mırıldanıyorsun, eskiyor
bardakta unutulmuş su gibi yarım
ve söylenmeden kalan sözlerin tadı,
yeni sözlerinse bir yağmurluk ömrü var
ne yağdım onlarla ne de ıslandım
yarın gece gideceğim bu kentten
bir ırmağa yolcuyum sular çekiyor beni
yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok
sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri
sözüm yok işte yüzüm işte akşam
sevgilim bir kır şiiri
bağbozumunda buldum onu
erkekler şarap içiyordu
kadınlarsa eski sarhoş
sevgilim bir kır şiiri
İstanbul'un kapısı hala Haydarpaşa'dır. Bir şehir nereye kapı açar, bir şehrin
neresinde kapı açılır diye aklınıza getiriyorsanız, Haydarpaşa'da akrar
kılmanız kaçınılmaz olacaktır. Trenden inersiniz, gar binasından geçersiniz ve
merdivenlerde bir an durup bakarsınız, işte o an kapıda geçtiğiniz andır, size
uzaktan baka biri, bu şehre kaçıncı kez geldiğinizi, kaçıncı kez o kapının
hayatınızın bir sınırı olarak ardınızdan kapandığını anlayabilir. O kapının
Şiirimizin zarif oğlu Cahit Zarifoğlu'nun şiirleriyle 1970 yılında tanıştım. Eskişehir'de arkadaşlarıyla 'Deneme' dergisini çıkaran, (ben de ilk şiir ve hikâyelerimi orada yayımlamıştım) sevgili Nabi Avcı'dan duymuştum adını. Alâeddin Parkı'nda ya da Hamamyolu'ndaki bir pasajın içindeki büroda, Nabi Avcı hem şiiri hem de çayı kutsayan sesiyle hep o şiiri okurdu:
"Kendi kendine arkadaş kaçağı
Arada bir bakınır ne yaptığına
Süresiz kapılır tablolara yan gelir
Ve oturdu mu bir masaya
Yaşadığımız hayattan alacağı varsa yaşanmayanın
ne anlamı kalır yalnızca yaşadığını hatırlamanın
Kimse taşınacak kadar uzak değilse birbirine
dur, yine senden yakınını bulamazsın kendine
- Bir sinemasever olduğunuzu, festivalleri de mümkün mertebe takip eden çok iyi bir sinema izleyicisi olduğunuzu biliyorum. Hal böyleyken sinema, ne içerik ne de teknik niteliklerinin yansımasıyla biçimsel olarak neredeyse hiç yer almıyor şiirlerinizde. Neden?
- Üzgün Kediler Gazeli'nde On Dakika Ara adlı bir bölüm var. Üç uzun şiirlik bir bölüm... Filmlerden yola çıkarak yazdığım şiirler onlar. O kadar çok sevdiğim film var ki, her gün bir tane şiir yazmam gerekir neredeyse. Bu nedenle devam ettirmedim o bölümü. Olabilirse bir ara, On Dakika Ara'yı sürdürüp çok sevdiğim filmlerden yola çıkarak şiirler yazmak istiyorum. Ama onun dışında sinema, sadece bir haz veriyor bana.
Hiçbir şeyine karışmadan, hiçbir şeyiyle uğraşmadan koltuğa oturuyorsun ve mükemmel bir şey izliyorsun. Şiir yazarken, yazdığın şiirin çilesini çekiyorsun. Bir de genel olarak, bir şiiri çok kere yazarım: beş kere, on kere, yirmi kere... Hal böyleyken sinemadan aldığım hazzı gölgelemek istemem. Yirmi yıl boyunca belki on binlerce reklam senaryosu yazdım, reklamcılıkla uğraşırken. Bunun verdiği bir yorgunluk, bıkkınlık da olabilir.
sana küstüğümde sen yoktun daha
yokluğuna küsmüştüm sonra sen geldin
kendime isteyemezdim seni öyle güzeldin
şimdi varmışsın gibi küsüyorum yokluğuna
alınganlık, ah, bilmezsin, küsmem de küsülecek
İnsan kapalı bir mektup gibi sonsuza gider
üstünde nice kasabaların, akşamların pulu
bu postacı başka, mektubuyla birlikte alır insanı
aynı adrese götürür, aynı soğuk mührün vurulduğu
zarflar üst üste, ruhlar sessizlik gömleğinde
ne gecikir, ne postada kaybolur insan
Pazartesi: Haydar Ergülen
Salı: aydar rgülen
Çarşamba: ydar gülen
Perşembe: dar ülen
Cuma: ar len
Cumartesi: r en
susardın
anlardım ki susmak konuşmak gibidir sende
biz toprağın ve aşkın yolcularıyız..
...
sesin duyulmuyor artık yüreğinse sıcak
her ölüm kırgınlığı sende bir ses bulacak..
Aşıklar ve şairler dil bilmez, acıdan başka,
soru işareti gibi sevinir,
ünlem gibi ağlarlar,
virgül bile yetişemez gözyaşlarının hızına!
Kollektif bir metindir yeryüzü söylenen her söz yazılan her yazı ve şiir o büyük metnin bir parçasıdır