Haydar Ergülen Şiirleri - Şair Haydar Er ...

Haydar Ergülen

Şaşkın! Nar taklidi yapıyor bir saksıda,
yıllarca adam taklidi yaptım ya ordan
tanış çıktı bana: Şimdilik en uzun boylusu,
en mahcup tazesi de bir açılmaya görsün...
N'olur açılmasa da onu da böyle sevsek,
insan da şaşkınlığından sevilmez mi arasıra?

Devamını Oku
Haydar Ergülen

"nicedir açık sular aradım sessizce boğulmaya
soldum ve sarardım ve kanayarak yanıldım
sularla örtülmüyor düşlerin yırtılan güzelliği
yağmur da yağmıyor artık yüzümü yıkamıyor
yüreğimde binlerce yüze dağılmanın kederi
kimlikler uydurdum yüzüme tutulan aynalardan

Devamını Oku
Haydar Ergülen

siz bu kadar çok muydunuz, kimseniz yok mu
- ara sıra benzemek ister ya insan birine -
nasıl böyle kendinize benziyorsunuz
kimse artık o kadar benzemiyor kendine

bir de benzersiz oluşunuz var ki

Devamını Oku
Haydar Ergülen

simurg, kimsenin çuvalına sığmaz,
ağzında makasla değil, kanadında gökkuşağıyla kuğu,
son kayboluşunu bile kaybedip gitti
su suya kavuştu, kuğu oyalandı kara gecede
oysa ne kalmıştı canına yazılmaya, bir beyaz...

Devamını Oku
Haydar Ergülen

bırak sevgilim yol senden geçsin
önce davranan, sevgilim, bu kez bağışla
kalanları, biz gidenleri kutlamak için
alkış arıyoruz kimin elinde kaldıysa

bırak sevgilim bu yangını sen bağışlama

Devamını Oku
Haydar Ergülen

sana tanık bulunur şehre salınmış gövde
kaldır artık şu göğsünden lekesizliği
soyunup başımız önde şehri çıkalım!

dünya beni acıtacak kadar büyükmüş, demek için
küçük yalnızlığını dünyaya bağışlayan!

Devamını Oku
Haydar Ergülen

Bu rakıyı diyorum Cemal abi
bu rakıyı içmek seninle
Kars'a gitmek gibiydi

Senin şiirinde diyorum Cemal abi
rakı uzun içilirdi

Devamını Oku
Haydar Ergülen

22 yıl reklam yazarı olarak çalıştım, bir yıl üniversitede araştırma görevlisi olarak bulundum, bir-iki başka işle birlikte, toplam 27-28 yıllık bir çalışma hayatım oldu. Son bir yıldır da 'evdeki adam' durumunda oturuyorum, Türkçesi işsizliğe çalışıyorum. Doğru bir Türkçe oldu mu emin değilim ama, işsizliğin Türkçesi böyle cümleler kurduruyor insana.
Ordan burdan, hayattan, insanlardan, anılardan, şiirden, memleket ahvalinden dem vurarak bu köşeyi doldurmaya çalışıyorum. Bu her günü birbirinin tıpatıp aynı işsizlik zamanlarının 'keyfi' sürerken, bunu daha ne kadar yapabilirim bilmiyorum. Başta üstadımız İlhan Berk olmak üzere pek çok şair ve yazar, yazının bir cehennem olduğunu belirtir, fakat bir yandan da bundan aldıkları keyfi saklamazlar.
Doğrusu ben de geçen yıla kadar bu cehennemdeki ateşin kelimeleri ısıttığını düşünüyordum. Ne var ki son aylarda cehennemin de soğuduğunu, yazıyı ve hayatı yeterince ısıtamadığını fark ediyorum. Evsizlerin soğuk kış günlerinde hapisaneyi özlemesi gibi, ben de işsiz bir yazıcı olarak yazının o cehennem ateşini özlüyorum.
Biraz yüzümün yumuşaklığından, biraz da hayli makul olan ihtiyaçlarımı karşılamanın ötesinde paraya gereksinim duymayışımdan, fazla para kazanamadım. 'Memur' ruhlu oluşumdan ötürü de çok çalıştım, ama bunun maddi karşılığını pek umursamadım. Galiba biraz da 'Yetinmek sevindirir' şiarıyla yetindim. Bundan pek şikâyetim yok. 'Hakkı yenmiş'lik duygusu bana hep uzak oldu, öyle bir kıskançlığım da olmadı. Sonunda da, çalıştığım ajans geçen eylülde kapandığında, bir anlamda başa dönmüş oldum, yani 'elde var sıfır' gerçeğiyle yüz yüze kaldım: "Gerçek olan tek şey gerçek/ para eden tek şey para"ymış meğer! Parayı fazla sevmedim, nasıl kullanıldığını da pek bilemedim, fakat ne gam, çalışıyordum, kazanıyordum, bu yeterliydi. Belki de artık biraz yazarak kazanabilirdim, öyle bir imkân doğmuştu işte. Bir yıl önce doğan bu imkân artık batmaya başladı. Bildiğim en iyi iş olan yazıdan biraz para kazanma hayallerim suya düştü. Yazı ve para. Bu iki sözcük şu kısacık cümlede bile yan yana gelmiş olmaktan ne kadar rahatsız, farkında mısınız? Bilmiyor muydun diyebilirsiniz pek haklı olarak, biliyordum da, durumun bu kadar vahim olduğunu anlamam için işsiz kalmam gerekiyormuş.
Bu yazıyı 'hal-i pür melal' diye de okuyabilirsiniz, bir yazıcının dertleşmesi diye de. Belki para ve terbiye ilişkisine bakılabilir bu noktada. Dedim ya, parayı fazla sevmedim ama, onunla şımarıp terbiyesizlik de etmedim. Belirli bir saygı çerçevesinde süren 'zorunlu' ilişkiler vardır, birbirlerinin sınırlarını zorlamadan, edep ve terbiye dairesinde kalarak sürüp giden ilişkilerdir bunlar. Parayla böyle bir ilişkim oldu, o da, iş bitince, haklı olarak aynı edep ve terbiye dairesinde beni terk etti.
Orta yaş aşkları vardır, 20-25 yıl önceki sevgilinizle yeniden karşılaşırsınız, eski zamanları hatırlarsınız, belki de orta yaş 'cehennem'iyle içinizde bir heves uyanır, eksik mi kalmıştır, kötü mü yaşanmıştır, her ne halse artık, bir daha denemeye kalkışırsınız. Çoğu kere bir hayal kırıklığıyla sonuçlanır bu, onu yeniden kazanmanın imkânsızlığı bir yana, sonsuza dek yitirirsiniz. Benim de son bir yıldır yazıyla ve onun parayla ilişkisinde yaşadığım buna benzer bir durum.

Devamını Oku
Haydar Ergülen

Cümleyi nereye kuralım, sokaklar hayli eski,
yenisi fazla evlerin odalarından geçtim, cümle
kapıları bile yok! Balkonu kursak da önce
yükseğe çıkarsak cümleyi, temiz bir dize
çıkmaz ya kirli bir cümleden:Balkon, evlerin yeni
hayvanı güneşe çıkaralım onu, cümleyi de

Devamını Oku
Haydar Ergülen

O bir çay istemişti, trenin içinde
Biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
Ben yalnız kalmıştım, senin içinde
Oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!

Aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin..

Devamını Oku