Halil Manuş Şiirleri - Şair Halil Manuş

Halil Manuş

CİDAD

Küfre karşı cihad var mutlaka katılmalısın
Hem Türk ve Müslümansın ön safta atılmalısın.

1987

Devamını Oku
Halil Manuş

Sevgiden sevdadan yana
Konuş ki, dil bayram etsin
Gönül bahçenden bu cana
Sunduğun gül bayram etsin.

Ziyaret bayramda gerek

Devamını Oku
Halil Manuş

ARPA EKEN BUĞDAY BİÇMEZ

Toprak aynı toprak ama
Arpa eken buğday biçmez
Her kumaştan olmaz yama
Arpa eken buğday biçmez

Devamını Oku
Halil Manuş

ATMA ÇÖPE

Elindeki nimetleri
İsraf edip atma çöpe
“Yemem” dediğin etleri
İsraf edip atma çöpe

Devamını Oku
Halil Manuş

Kur’an emredip kıl derken namazı
Kılmayarak, kendini etme ziyan.
Dinlemezsen nasihati vaazı
Bil ki; yaptıkların Allah’a âyan.

Sakın sanma ki “dem bu dem, gün bu gün”

Devamını Oku
Halil Manuş

Yağmura gebe bulutun
Sancısıdır gürleyişler
Hep rahmet için edilir
Tüm dualarla deyişler

Bırak sen toyu, düğünü

Devamını Oku
Halil Manuş

İHTAR

Bırak! Nefsin, köpek gibi ulusun
Unutma ki; Sen, Allah’ın kulusun

Devamını Oku
Halil Manuş

SANIRSIN ÖLMEYECEK

Kapatınca gözlerini sanır kimse görmeyecek
Kazık çakmış gibi dünyaya, sanırsın ölmeyecek.

Devamını Oku
Halil Manuş

DİL OLUR EBRUDA
Küçüklüğümden hatırladığım bir oyunu anlatmak istiyorum. Bakalım kaç kişi bu oyunu oynayıp oynamadığını hatırlayacak? Çocukluğun verdiği o bitmez enerji ile koşup oynadıktan sonra dinlenmek için kendimizi yere sırt üstü bıraktığımızda; gözlerimiz bulutlara bakarken, bulutların şekillerini bir şeylere benzetmeye çalışır, daha biz bazı bulutları herhangi bir şeye benzetememişken rüzgârın etkisi ile diğer bulutlarda şekil değiştirir, gözlerimiz baka dursun bulutlar halden hâle bürünürlerdi. O zaman bulutları pek çok şeye benzetmiştik ama hiç birimizin aklına ebruya benzetmek gelmemişti. Gelmemesi de çok doğal. Çünkü o yıllar ebru nedir kimse bilmez, okullarda da öğretilmezdi.
Sayın Uğur Derman; Türk Sanatında Ebru isimli eserinde; bizim çocukluğumuzda oynadığımız oyuna sanatçı gözü ile bakarak, “Bazı günler, şafak veya gurup vakti ufka bakarsanız; kırmızı, sarı, lacivert ve mavi renklerin en ilahi tonları ile bulutlardan bir ebrunun daha doğrusu ebrinin şekillendiğini görürsünüz. Yine bazı gecelerde, bulutlu semalar kadar geniş bir ebru teknesine, mehtabın usta fırçasıyla lacivert, mavi ve ışıklı beyazın bütün nüanslarını serpiştiriverdiğine elbet rastlamışsınızdır. İşte sanatkâr dedelerimiz, bir anda değişip kaybolan bu semavi güzellikleri yeryüzüne aksettirerek, onların ağaç yeşiline ve toprak rengine olan hasretini giderdikten sonra, bu şahane tabloyu kâğıt üstünde de ebedileştirmeyi bilmişlerdir. Bu anlayış içerisinde tanrısına boyun kesen sanatkârın benlikten uzaklaşan gönlü, sanki ebru teknesinde şekillenmiş gibidir. Artık o zaman büyümeye başlayan ebru teknesi derya kadar genişler, genişler ve kâinata döner. Ebrucunun gönlü gibi.” der.
Ebru; geri dönüşü olmayan, tekrarlanamayan ve kendine has özelliği olan bir Türk el sanatıdır. Atılan her ebru aslında tektir. Zaten ebru sanatını diğer sanatlardan ayıran özelliklerin en önemlilerinden birisi; yapılan ebruların aynısının tekrar yapılamamasıdır. Bu önemli Türk el sanatımızın kaybolmaması için çok emek veren üstat Mustafa Düzgünman; ebrucuyu,
“Besmele ile tezgâh açıp ebru yapan kişiyiz.
Fırça ile su üstünde hüner atan kişiyiz”

Devamını Oku
Halil Manuş

Dün geçmiş zaman, yarınsa gelecek…
Bu günü dünden yakalamalısın.
Mademki her canlı bir gün ölecek,
Seni yaratana kul olmalısın.

Devamını Oku