Kebapçı dükkanında ağızlardan çürümüş kan akar.
Adam lavaboda elleriyle dişini fırçalar.
Mutfaktan yeni et kokuları...
Birden,
Kader dedin her sıkıştığında kendinle beynine,
Kadermiş dedin, her sıkışana, kendine…
Ağaçlardan yapraklara su yürür,
Boyut Sonsuzdur.
Tam dökeceksin kağıda
Kalem elinde kalakalır.
Kalemim bilinmişe eğilmez, ruhumsa ona dilenmez.
Üzerini başını çekiştiren dünya, eskimişliği silinmez.
Kent türküsüdür söylenen:
'Belime kadar betondur yarım, toprak arar diğer yanım,
Yarı yaşımdaydılar; ben kırk, onlarsa yirmi
Al kırmızı bayraklar sarkar evlerden, her birinden
damlayan kan; herbirinden yirmi
Kırık ruhlarımızla uyandık bir tecavüz sabahı,
Ne hesap verecek yüzümüz, ne sorular soracak sesimiz vardı.
Çikolata şairler, yazarlar ve köşe bekleyenler gitmeye hazırdı o sabah,
Kırık bir dala oturmuşum
Seyrederim dünyayı..
kazma kürek bazısı,
yaka, boyun bazısı,
demir döver bazısı,
hani gidince,
düşüncelerin bile çıplaktır,
hislerin de...
asıl büyük gözaltı,
şüpheler geride.
ışığın yününü kirmen eğirirdi, herbirimize birer ip verdi, hayatın bağı
en dik yamacıydı doğum, kirmene ışık verir zirvesinden hayatın dağı
gençtik, sonraları bir tatlı yokuş, ortalarda keskin kayalar, hayat; ayak bağı
kirmen dönünce daha sivri, belimize bağlarız ipi, yönümüz zaman aşağı
aynadaki yüzümüzle gençlikte sevdayla tanışdık.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!