Ayağımız ıslak kumlarda, tahta bir masada, sahilde geceye kaldırıyoruz kadehlerimizi.
Çapkınca bakan ayın , denize vuran baygın ışığında; aşka, sağlığa, dostluğa kalkıyor kadehler.
Tokuşan bardaklardan kahkahalara karışan anason kokusu, içmeden sarhoş ediyor.
Dillere gelen nağmeler , akla düşen anılar, an da kalan sevdalar...
Bu geceye sığdılar.
Denizin kokusuna, dostların kahkahasına ...
Bütün duvarlarım camdan
Öylesine hassas
İçim dışarıda,dışım içeride
Ruhum suskun,bedenim suskun
Beklemekte.
Son çeyreğinde ölüm vuruşu
Şu güzel dünyada
Bir köprü kurmak istiyorum
İnsanlar arasında
Öyle bir köprü olmali ki
Çicek kokmalı,aşk kokmalı
Ve adı
Ne yazabilirim sana dair bilmiyorum ki? Hayattayken ne hissediyorsam,söylemiş içimde tutmamıştım.Her şeyi konuşabilen kaç kişi vardır bilmiyorum. En çok seninle otobüs seyahetlerini,bilmediğimiz sokaklarda saatlerce yürümeyi severdim. Sessiz gecelerde saatlerce balkonda oturup uzun uzun sohbet ederdik.Bir türlü anlam veremezdin insanların neden böyle davrandığına.İçinde kötülük yoktu ki,sen nasılsan herkes öyle olsun istedirdin, ama malesef olduramadın.Ve hepte anlamsız yere kendini suçlardın; o kadar hassas,o kadar duygusal.
O gülen, yeşil gözlerini son kez açık görmek isterdim. Aslında istemezdim.
En son seni Mudanya iskelesinde geride bırakmıştım.İlla karnımı doyurmak istemiştin, yolda inip poğaça almaya kalkmıştın.Kıyamazdın ki.42 yaşında da olsam senin küçük kızındım. Son defa sarıldığımı bilmeden; iki kere sıkı sıkı sarılmış,boynundan öpüp kokunu her zaman ki gibi içime hapsetmiştim.Arkamı dönüp el sallamıştım.Gözlerinde üzüntü yoktu, tam tersi mutlu; ışıl ışıldı. Zamansız bir zamanda sevdiğini karşısında bulmanın mutluluğu vardı.Çünkü gene süpriz yapmış hiç beklemediğiniz bir anda iki günlüğüne kapınızda bitivermiştim.
Eğer o hastane odasında görseydim gözlerini biliyorum ki mat bir yeşil olucaktı.
“Köhne İskele” şiirimde yazdığım gibi; en son bir iskelede bırakmıştım seni.Ama bizim iskelemiz ne köhne ne de şehrimiz silikti.Bana her zaman güç veren güneş ışığı parlıyordu,mis gibi deniz kokusu, gökyüzünde martılar...
Mudanya’ya giderken babannemim mezarlığı gözüküyordu köyünüzle birlikte. Hayıflanmıştım -bir türlü ziyaret edemedim babannemi- diye.Hayat öyle bir şey yaptı ki bana; sen şimdi orada yatıyorsun ve ben hem seni hem babannemi ziyaret edicem.
Eski bir şarkı değdi kulaklarıma
Doyasıya güldüğüm yıllardan hatıra
Gece yarısı ayla sarmaş dolaş sokaklarda
Gençliğin verdiği o hazla
Söylerdik bağıra bağıra
Şarkı hala aklımda ama
Ben alıştım karanlıklara
Aşkımı el yordamıyla yaşamaya
Kan damlarken yüreğimden
Tebessüm hep gözlerimde
Nedir yalan; yaşadıklarım mı?
Yaşanmamışlıklar mı?
Bir sızıdır ayrılık
Buram buram hasret kokar
Bekleyişler.
Bir kuşun kanat çırpışından
Bir saatin çalışından
Geriye kalan anlar.
Rüzgarın yapraklardaki dansıdır yalnızlık.
Ihlamur çiçeklerinden yaptığım taç.
Gözlerimdeki bakış, dudaklarımdaki tebessüm.
Beklediğim istasyon.
Kurulmuş saatte çalışmayan zemberektir yalnızlık.
Baktığım ayna.
Kendini yalnızlığında bulan
Aşkı,sevgiyi sende arayan
Ömrünün her anında
Biraz daha yalnızlığa dalan
Ben.Ah..! Ben.
Ne güzelsin sen İstanbul
Kıskanılacak kadar kadın kokan denizinle
Ele avuca sığmaz çocukların şenliğinde martılarınla
Ve İllaki ilham olduğun aşklarla ...
14.09.2018 10.03 Bükreş



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!