Gölgesinde saklandığım kulenin bir adı var mıydı?
Serindi,
Kenarından deniz görünürdü...
Geceleri, köprü altından transfer bir sarhoş;
günün ilk ışıklarında sersem bir martı paylaşırdı.
Hüzünlenince hava, upuzun uzanırdı gölge yola..
Seni sana anlatacak kadar çok tanımadım seni
Ama şirin bir ayraç gibi
Sıkıştın düşlerimin arasına
Bilemedim seni sevseydim
Ne kadar incitirdin beni
Yahut sevseydik biz bir birimizi
Çaldın elmayı
Payda ettin
Savdın sen sıranı
Şimdi ne karışırsın
Kime pay edeceğimi elmayı
Tanrı mısın?
Çocuk, hayat devam ediyor
Sen, sessizliği yaşadın
Ben, sensizliği
Sen, senin ıssızlığına çekildin
Ben, arandım yalnızlarımda seni
Bazen hırsız bir martının gözleri ile izlersin İstanbul’u,
Galata Köprüsü’nde bir duble rakının kokusunu takip edersin
Gözün uzaklardaki Kız Kulesi’ne takılır
Ama çaktırmazsın,
Çaktıramazsın manzaranın bekçisi vardır
Bir garson edasında gelir dikilir, rakı kadehinin dudak izi olan en nadide yerine
Yeşil ağaçtır derdi annem
Bense çimen kokusu sanırdım yeşili
Mavi gökyüzü
Oysa bana kanatlanıp uçmak gibi gelirdi
Kızdı annem bana
“söyle bakalım o zaman, ya TURKUAZ! ”
Bir küsüp
Bir barışıyoruz seninle
Aldırmadan geçiyor zaman bize
Ne seninle
Ne sensiz olan bu sevda
Bitecek
Olmasa da hiçbir kaldırımda ayak izim
Sanki majiskülle yazılmış kaderim
Kaçıncı baskı bu
Ne çok okunur oldu ellerim
Oysa ben
….. sığamaz oluyor insan sokaklara bile,
sanki bilmediği,
dilini anlamadığı bir ülkedeki tek yabancı,
her sokak bir diğerinin aynı
hepsi çıkmaz
hiçbirinde kendine benzer biri yok.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!