Yetmişyedi senesi güz sonu, köyümüzün güney çıkışında bulunan mezarlıktan köy istikametine yürüyorum. İlkokul arkadaşım Hürem ile karşılaşıyor ve soruyorum. –Neriye gidiyon? (nazal ‘n’ ile telaffuz) - Garaööndere’ye. Başkaca diyalog yok.
Ööndere, bizim oralara ait telaffuz. Oklavadan biraz kalın, en az dört metre boyunda, ağaçtan elde edilen kullanım gereci. Ucunda kısa kesik bir çivi bulunur. Rahmetli Dedem Adilağa ve tabii diğer rençberler, karasaban ile çift sürerken ve döven dediğimiz tahta ile, ekinleri işlerken, öküzleri yönlendirmek için ne büyük ustalıkla kullanırlardı onu. Bu hayranlık uyandıran ustalığı, sırıkla yüksek atlama sırasında sporcularda dahi görmedim.
Neredeyse unutuyordum, Gara(kara) Ööndere’ de köyümüzün güneybatı yönünde bir mıntıkanın ismi.
Son yıllarda ne zaman Ankara Adliyesine girsem, Hürem ile aramızdaki diyalog geliyor aklıma.
Adliyenin, mekanik temizliğe rağmen ağarmayan yapısı ve içerideki kasvetli havadan olacak sanırım.
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,
+.+10
Yüreğinize ve yürek sesinize sağlık yüreğinizin ilham deresinden çağlayarak akan ve mısralara akan güzel kaleminizi kutlarım.tebrikler. Saygılar ve sevgilerimle.
Gariptir... Bazen, hiç ilişki kuramadığımız sözcük veya davranışlar, jestler, mimikler şuur altımınız kıvrımlarında uyuyan anıları depreştirir işte böyle... Sayenizde sizin yörelere kadar uzandık, yöresel şiveyle sohbetinize tanık olduk...
Ben de çocukluğuma uzandım. Babamın beni dövene bindirmesi, dönerken benim düşmem, hiç kımıldama geliyorum deyim tam önümdem geçerken bir sonraki turda kolumdan kaptığı gibi beni yeniden dövene atması... Ne güzel bir eğlenceydi... NE GÜZEL GÜNLERDİ...
Teşekkürler paylaşıma Remzi bey... NİCELERİNE. ESENLİKLE DOST...
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta