Babası onu
Emek emek
Sabahın en serin seherinden
Akşamın en soğuk vaktine dek
Elleri nasır çatlak
Buğdayı eke eke
Siz nereden bakarsınız bilmem
Ben ağır giden bir vapurun
Üstünden martı çığlığında baktım hep
Ay tutuluyordu Galata üstünden
Sarayburnu’nda balıkçı oltasına takılmış
Kıvrak istavritin sessizliği tutmuştu
Ben ben idim
Bir cihana sığmayan
Divane deli
Gördüm seni bir hal
Memleketimden oldum
Edildim yerimden
Bütün mümkünlerin kıyısındayız aslında
Bir cesaret
Geç kalınmış sanılanların
Kaybolmuş zannedilenlerin kelepçelerini
Bileklerden kıra kıra gelmişiz
İyot kokusu burnumuzda
İki adam oturmuş sahil barakasında
Biri iskemleye ters oturmuş
Elleri üst üste birleşik
Diğerinin elinde çuvaldız
Şapkası kaşının üstüne düşmüş
Dikiyor da dikiyor ağın yamasını
Bugün doğdu güzel ülkem
Doksan dokuz yıl hiç yaşlanmadı
Her zaman genç kalacak
Kaf û Kef misali yol bir görünse de çok ayrıdır tefekkür hem cisim
İşitilse de vahdet-i yek avaz
Namütenahi ayrıdır isim
Dal û zel gibi dursa da cisim
Ayrı cenahları yaşar isim
Vav û u misali kıvrılsa da cisim
Yemyeşil bir bahçe
İçerisinde kayısı ağaçları
Dut ağacı
Kiraz ağaçları
Erik ağaçları
Ortada havuz
Kaldır tülünü açılsın zülf-i siyahın yel dağıtsın azat
Güzel olmak tabiidir sen dolan hep rahat
Ne çöl ne dağ ne derya sana engel
Bak beden-i cismin hür sen takma canına böyle büyük çengel
Bir sen varsın senle korkunsa senden içre
İster bal ye ister saki sunsun meyden iç de
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!