Hatırladığım birkaç kelime sen sustuğunda. Geçerdi gözlerimin kıyısında sana şaşırdıklarım, bir yıldız şeridini andırır gibi.
Göğüslerinde sessizce fışkıran hüzünlerinin sesiydi, yutkunduğum cansız kursağımda sayıklanan gitmelerin.
Alır giderdi rüzgâr kokunu, zamana değdirmeden hasretimin her defasında.
Ters bakışların olurdu güneşin sırıtmasına, gökyüzün yıldızları tutup sevmesi kadar bağrına basardın beni.
Hergünümü kayıtsız geçirirken, odamda asılı duran takvimden bir yaprak daha eksilirdi mevsimsiz gecelerde...
Yıldızların eşliğinde, rüzgârın şiddetinde ve esmer semanın renginde.
Hayallerimden kayıplar verirken, umudumdan nicelikler yitirirdiğimde, gönlümün takviminden bir yaprak daha düşerdi gözyaşlarımla birlikte.
Tüylerim diken diken olurdu, şakaklarım delicesine ağrırdı.
Böyle kanıtsız bir hissiyata kapılırken...
İnsanoğlu İşte
İnsanlar kendilerinden ne kadar âcizler.
Bile bile ölüme meydan okuyanlar , isteye isteye kalp kıranlar; çaresizlikten, hainlikten, avarelikten , ve kendi benliklerinden bıkanlar.
İnsanoğlu işte elinde değil hoşnutsuzluk
Duygu bozukluğundan ve bulaşıcı bir senaryoya dönüşüp aşamalı bir tüzükle zehirler Ailesini, dostunu ve arkadaşını.
Kimsesizliğe adanmış geceler, gökyüzünde firar eden yıldızlar gibiydi gözlerin,
Gözlerime kaydığında, ışıltılı mavi renkler sıçrardı ellerime.
Solmayan gülüşlerime...
Avuçlarıma dikilen sen gülüm ! Parmaklarım bir güneş gibi gülerdi, bir bulut gibi ağlardı köklerine, dört mevsim, üç yüz altmış beş gün takviminde.
Biraz daha yaşayacaklardı bıraksalardı.
Kimsesizlik kapılarını, kimsesizlik dillerini yaralamıştı onların.
Bir gün bir ömür...
Nice hayatlar yitirildi sıcak bedenler altında.
Bedenimde hazan, ruhumda sızzı, gece yatağımda debelenip dururken. Kafamda binbir dert binbir veda sahneleri canlanırken bir yandan sen, bir yandan hayal beni sarıp sarmaladı. Belli değildi masal gibiydin. Bir varmış bir yokmuş gelip gidişin. Gözlerim tavana dik dik bakarken yastığımla inatlaşıyordum o sırada. Yorganımı dürtüyordum gidişinin sebeplerini onlardan ararken. Ne bileyim işte yokluğunda bu hale girdim. İçki içmek haramdı bizde. Senin için akıttığım gözyaşları, süzülen rutubetli yanaklarımdan dilimle içim alırdım, öyle sarhoş olurdum kadim sevdam.
Kadın
Evet işte! Bir kadın, bir gözyaşı, bir saç teli, bir hayal, bir umut... Ne derin sözcüklerdir, ve ne ağır yüklü anlamlar taşır.
Peki nedir kadın ?
Kadın sevgidir, kadın emektir, kadın sanattır, kadın şiirdir kanıksarım.
Kadın Annedir.
Bütün kelimelerin ve cümlelerin kifayetsiz kaldığıdır, kadınların paptya çiçeği sevmesi. Her papatyanın yaprağı bir tarafı zehmeriyken, bir tarafı ise ilkbahar gibidir.
Tıpkı seviyor, sevmiyor ve yaprağından koparıldığı gibi...
Sen de benim için papatya çiçeğinin koparılmayan ve solmayan yaprağısın...
Papatya çiçeği ilkbaharda yağmur damlacıklarıyla boğuşup ihtişamını yaşarken, gün yine yeniden güneşin ışıltılarıyla seni bana agırlıyordu...
Hiç olmazsa bir tesadüf olsun...
Bir delilik edip sadece onun karşısında suskunuz.
Zaman biçare, mutluluk defne, umut üstümüzde gölge kalır sonrası.
Nedir aramızdaki sır, susmak mı ?
Oysa nefesimi süsler beni hayata alıştıran gözlerin, mutluluğuma bir an bir anı katar masumiyete karışan gülüşlerin.
Dokunsam kalbine yine eskisi gibi.
Kimseyi sevmedim, ben senin gibi.
Gittin, bende bir şey değişmedi.
Varlığın cennet bahçesi,
Yokluğun cehennemin dibi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!