Adem'den Havva'ya bir ışık yol,
Gitse de yine varır ömrümüze,
Seni seviyorum gönlümüzde bol,
Oldukça bir tebessüm vurur yüzümüze.
Kazandıkça gönlümüzde viran evler,
Yorulmuşum! Bu, uzun koşmacanın sonu,
Hiç bitmez, tükenmez denilenin ardı,
Bir adım kararı yahut bir içimlik su,
Tabutumun kokusu burnumun ucunda,
Dökülüyor tüm yaşantım avuçlarımdan.
Sonsuz bir dehlizdeyim, ölümün orucunda,
Soyun kurusun, soyun arlansın,
Dalları kırıldı da kökü saldı iyice.
Keramet göstermez, soyun uslansın,
Us edip âhlarım, o da irice.
Nedir bu düzen böyle? Nereye bu gidiş?
Daha gün doğmadan, karartı başlar efendim.
Bir lokmanın hikemini, kesemez oldu diş.
Nimete hürmeti, çok gördüler efendim.
Yolum düşer dereden aşağı,
Bilinmeze, yalın ayak,
Tane tane buğday başağı,
Yar elinde güğümle düşmüş çeşme başına,
Tutturduğu güğümün suyu olasım gelir,
Sesine dalmış suyun, yaslanmış taşına,
Söylendiği türkünün sesi olasım gelir.
Kaldırım başında tabure, kirli elbisesiyle,
Yalın ayak bir çocuk, bağırıyor tiz sesiyle,
Yorgun gözlerinde geçmişin tarifsiz izi,
Takatsiz kolunda bir umut, çağırıyor dehlizi.
Cenneti aradım hep cehennem çukurunda,
İbrahimin kıssasını ibretten uzak unuttum,
Nemrud'un nefretini, Ebrehe'nin gururunda,
Yaşarken deli dolu, zorbaları unuttum.
Kanlı gövde savaşlarının esirini,
Mevsimler soğuk değil, yüreğime kış kondu,
Güzün sıcak rüzgarlarında savrulmuş, üşüyorum.
Mahzende tütün kokusu tenime dokundu,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!