Doğuyor; doğacak, doğduğu yerden,
Güneşi avucunda Hamale-i arş mısın?
Düşersin gün gelir, bindiğin eyerden,
Yolculuk başladı doğum - ölüm arafında
Bir nişane bekler, vuslatlı o belde.
Ağaran gün, dikili mezar taşında,
Taşır bir yolcuyu sırtında, virane o belde.
Dikilitaş'tan gelen mezar sesleri,
Kumsala ızdırabın mızrabı düştü,
Bir dolunay altında sonsuz ve derin,
Mai gök, mai denize küstü,
Gecenin yalnızlığında, kızıllığında yandım,
Uykulu gözlerim beni cenneten aldı,
Binbir telaş içinde, rüyalardan uyandım,
Eyvah zaman!, Ömür bizden gitti,
Arda kalan dikenli bir sarmaşık.
Gülüp ağlanılan kelam bizde bitti,
İlacı kökünde zehirli bir sarmaşık.
Eyvah matem! Ölüm bize ne yakın.
Gecenin karanlığında bir kandil yandı,
Güneşi gönlümüzde açıyor Seher yeli,
Kışı bitmez zemheri kapımıza dayandı,
Hangi şehrin gökyüzüdür bu,
Kaç ülke sığar bulutlarına.
Gözlerinin mi sinmiş buğusu?
Zamansız yolculuklar çıktı önümüze,
Vakur yürüyüşlü yiğitlere hasret kaldık.
Bir kehribar azizliği düşse de gönlümüze,
Şu tenha tabyada ecnebiyle kalakaldık.
Basit düşlü adamlarda kumanda,
Pamuk ipliğine bağlanmış hayatım,
Yel esse, içim titrer sesinden,
İş buyurmaz, dürülmez maslahatım,
Sensizliğin başladığı yerde çöker karanlık,
En sonsuz yolculuklar bende başlar.
Ne zaman düşlesem seni, hep ferahlık,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!