Acı bir keder sarar, kumsalları ufuktan,
Terkedilmiş ülkede, Gazze'nin sahilinde,
Çocukların neşelerini bölüyorken tan,
Göklerden yere mavi şehir düştü,
Eski zamanenin bir bilinmezinde,
Kuşların gördüğü en güzel düştü,
Yaşanılası hatıraların silinmezinde.
Kimi istedin de vermediler sana,
Yolun başında hazan, dizili taşlar,
Derin karanlıklarda, derin sessizlik,
Her adımda gizli, bir nara ki başlar,
Vurulur şavkın kireçli duvarlara,
Kurumuş benzin, güneşe yansır,
Günün en sıcak ânı dökülür karlara,
Ne gülün adı kaldı ne bülbülden nağmeler,
Eski goncalarda, pervaneler yok şimdi.
Kerem'i, Ferhat'ı anlatan misaller,
Tarihin çöplüğünde kaybolmuş şimdi.
Delilik vehminde nerde Behlül-i Dânâ?
Geldik dünya denen hakikat didarına,
Maksadı gayeyi aştık, girdaptayız.
Yüz sürüp de dokunsak arzı dildarına,
İrşat eyle bizlere yaren Himmet Baba.
Nefs akar, baştan aşağı tenimizden kat kat,
Uzadıkça yakınlaşan yollar bilirim,
Bahara dair, sevdaya dair; yalansız.
Yaşanmayacak köy türküleri dilerim,
Zaman öç alma vakti, sapan taşlarıyla,
Nice öfkeler fışkırır topraklarından,
Davud'un hoş sesi, Musa'nın asasıyla,
Müjdeler biriktirdim, sana Ayasofya'dan.
Her sabah hoş bir sedayla doğar ezanlar,
Korkarım seni ne kolların sardığını,
Ne gözlerin baktığını bilirim.
Ne zaman içinde bir yaprak sarardığını,
Kimlerle gülüştüğünü bilirim.
Hüznümü dağıttım yurdun dört yanına,
Vakit eylül ayı, hazan zamanı,
Dibacenin ilk son ve kelamı.
Soğuk rüzgarlar biriktirmişim içimde.
Soğuk savaşlar yaşamışım, serden geçenlerle.
Sessizce yol almışım ömrümden,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!