Sarıl cennetim, sarıl bitecek inkisarın, adımlayarak çarpış ufkun kudretiyle, kelimesiz kalabilirim dalım düştüğünde, gerçektir rezil imlama tununuşum, acıdır manzarayı görmeden perdeyi savuruşun, sonsuzdur can suyunda attığım kulaç, büyütme kederin dağını sanmasın kendini elzem, ve solma sana söz mevsim değişmeyecek.
Yazıt kötüdür işlense ,dağıtır esmes rüzgar bu defa fırtınanın kininden, ketum bir sema çatlasa tepeden, alık tapar toprağa, akıl sapar sonraya.
Kerameti kendinden menkul, ey son olacak, sana cenk eden meftun mu görmüş, ya üzene avdet, ya üzmeyene sabır.
Gürlüyor arş, gidiyor kadın, sızıyor tam dudağına ulaştığımda gerçekler, kaçak olmuş anılar, öyle bir kaçakki artık bir hain ve cephemi açık bıraktı taarruza, siperimde süngümle beklerken gözüm ilişti parçalamış koya, sandallarıyla kurtulmaya çalışan askerlerin madalyonları düştü suya, şimdi anlattıkları savaşa kim inanacak.
Müşkül seyyah, başı dikken düştü damla olarak suya, sudan yeni çıkmıştı halbuki, boğuldu lodosun tepetaklak ettiği konak, bir faciaya dönüştü güneşin daha sarı olduğu zamanlar, kuyrukta bir hezimet, yaralı satır başları sırasız sarsıntılar, şafaksız aydınlıklar, hepsi kalem tutuyor, şimdilik aciz masada ki boş bulmaca, ama zor değil sorular, resimdeki acizlik? yetginliğe rengini veren madde? bi kaç cevaba hazır olacak, portfolyoda kroki yalnızlıklar.
Dinlenmiş bir sevdaya tutunuyorum, bu ağır ağır yürüdüğümde olur hep, ve izninle uykunu bölüyorum, küçük yalanların büyük gölgesi altında, gerçek bir yıldız seyrediyorum.
Daha iyi anlıyor tabiat beni, ona uzak bir yeşillikte hayat başlıyor, bir tarafım ona tutunuyor, bu yağmurunda hoşuna gidiyor, nasıl buluttan ayrılıyor biliyorum, fedakar bir yare koşuyor ve toprak ona avuç açıyor.
Yolculuğunu tamamlamamış dünler var yarının yollarında,eksiğimi tamamlamak adına, bu hızlı hızlı yürüdüğümde olur hep, ve izninle yollara düşüyorum, küçülen ışıkların altında, büyüyen dünyamı keşfediyorum.
Kurduğu düşe sadece baktığı duvar eşlik eden , ama yüzünde hiç eksik olmayan gülüşleriyle , yanaklarımda gezinirken yıllanmış elleriyle sen korursun beni , bitmeyen türküme nefesim ve gittiğim yola rehberim.
Usul usul inerken gökyüzü , ben hep seyrinde olacağım , kapatırken tahta penceremi ,artık bende yıllanmış ellerin sahibi olacağım .
Hüzün dokundu rüzgara , alt edemediğinden ikiz doğurdu ayaz , tırtıl kelebek oldu , beşer yaban oldu, ama yerküre hep döndü .
Durağım her güne bir mabedin
Mabedin her güne halvetin
İlimle cehalet arası bir yerde dilin
Siyah şanstır, beyaz cennetin
Ker varım, ker kerimim
Ama yitemiyor mukaddes kitap sancıya zemin bulundukça, parça parça ayrılmıyor beden uçurumlar saplandıkça.
Hissiz ve sarı
Hisli ve siyah
Yakın çağın melek yahudası, yönünü sattın, derviş olana kıydın mabedinde.
Hissiz ve güneş
Kart çeker put, iz düşer mavi hattına, antipatik seçkiler.
Hali mesken tarafı, uç verir malına, tunç söker altını, kalifiye şans.
Deve yüküyle ihdas, boşa kürek ağırdan, azı çoğu hiçe sayarak bat.
Başı omuzdan kesik, çifte anıt harabesi yerle yeksan, tarihi eksiklik.
Kubbe yere açık, hayal tepeye aşık, tüy sarar betona, çocukça bir istek.
Hedef ilerde çatık, ayakta yırtık çarık, bir adım ileri iki adım geri, mesnetsiz çağrılar




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!