Yalanlarda yakaladım kendimi.
Bana biraz inanç aşıla.
Öyle görmezlikten gelme beni.
Bahşedilen takvanın hatrına...
Gel! El koy olayıma.
Nefsimin röntgenini çekiyor,
Birkaç sağlam müslüman.
Nura tutuyor elde ettiği veriyi.
Teşhis belli, takva yetmezliği...
İlacı yokmuş piyasada.
Beklemek; ne tatlı bir karanlık.
Yüzümdeki çizgiler değil bir anlık.
Düşümün en güzel yerinde,
Beni uyandırman ne büyük kabalık...
Kahvenin kana karışması gibi,
Tavşan dağa vurulmuş,
Bundan haberi de var üstelik dağın.
O ise yüzünü dönmüş güneşe.
En acı olayı bu belki, mahzun çağın...
Gözlerinin güldüğü zamanlara,
Götürmek için geldim seni.
Gel sen bi tekme koy şu acılara.
Gülüşün düzeltecek beni ve evreni...
Omzuna dayadığım baş benim.
Akmaya nazır gözyaşlarım kimin.
Mahv-ı perişan bir süredir hayatlar.
Bu hüzün denen şey, sanki bir irin...
Hak etmedi bunu ama kaderdi.
Senin ilgin,
Tenine dokunanlaraydı.
Oysaki ben,
Sadece kalbe dokunmayı bildim.
Bu yüzdendir ki,
Teninde yer etmedim.
Tatlı bir titreme alıyor bedenimi.
Kırıp geçiriyorsun denizden gelen rüzgarı.
Parmak aralarında küçük taşlar birikmiş.
Bırak ben ayıklarım onları...
Gel saz çalmayı öğreteyim sana.
Hani kimi ağaç dalları vardır ya,
Karşı koyamaz yer çekimine.
Gökyüzü ölüp biter ona da,
O yine dönüp bakar yerin dibine...
Suyun gökten geldiğini umursamaz.
Hazza odaklanmış bir hayat.
Hor kullanılmış bir gençlik.
Yalnızlığın gölgesinden ürkerek,
Gerçek denen şeyi tükettik...
Ne ara bıraktın hakikat aramayı.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!