El uzayda bizler yaya,
Burnumuzdan soluyoruz.
Elbet bir gün olur diye
Hayallere dalıyoruz.
Açık seçik ve bilerek;
Bugün karşılaştım bir ahbap ile,
Merhaba! Nasılsın kuzenim? Dedi.
Şairsin, derdimi getir be dile;
Dünyada bozuldu düzenim dedi.
Şükür emekliyim, maaş var ama;
Her 11 Aralık’ta bir hüzün kaplar beni;
Mahşere dek unutmaz Türk ırkı asla seni.
Bize huzur verirken seni anmak ve yâdın;
Soysuzlar titreşiyor, adın geçince adın.
Hedef, kızıl elmaydı, ardında yiğit çerin;
Senden sonra çıkmadı, yarım kaldı seferin;
Nice küffar ülkesi kılıcına ram oldu.
O şanlı akınlarla, mazlumlar huzur buldu.
Türk elini gözlüyor,
Melunlar kıtasından.
Penceremi taşlıyor,
Denizler ötesinden.
Hakk yolu kalktı rafa,
Hayli zaman oldu ufku gözlerim;
Kuruyan dalımız çürümeden gel.
Çukura varmadan hayat düzlerim,
Dostlar toprağımı kürümeden gel.
Dünya telaşesi, bu ayrı konu,
Gözden uzaklarda, hasret derinde;
Ha diyende, kalkıp gelebilmezsin.
Mesafeler ne ki; tahtın yerinde;
Gönülden de uzak olabilmezsin...
Ardına bakmadan giden sevgili,
Bir hal olmuş belli size,
Aldanmayın çula, beze.
Sığınarak hep bu söze;
"Gelen ağam, giden paşam!"
Kutlu yoldan cayalım mı?
Gökalp ile Çağatay’ız:
Ömrün sünnet çağındayız.
Korku değil, bu nazımız;
Az da olsa var sızımız.
Lakin artık tasamız yok;
Pek mutluyuz hem de pek çok.
Asil soyum, üstün ırkım;
"AL" bizimdir, "GÖK" de bizim.
Sen de Türk' sün, ben de Türk' üm;
"AL" bizimdir, " GÖK " de bizim.
Aynı damar, aynı kanız:




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!