Ey günahkar; ben miyim isyankâr?
Nedir bu gözlerindeki efkar?
Kıştan bahara, bahardan güze...
Bir türlü çıkamadık ki düze.
Derdime em vermediğin gibi
Fevrilikten kaçtıkça beni buldu
Boyumdan büyük kayaları tepeye çıkarma çabam
Öyle bir kamçıladı ki, nihai oldu
Bir tokat gibi inmekten ziyade
Çekilen cümle ıstırap, yaktı kavurdu
Kendime hayrım mı var ki sana olsun
Dönüp duruyorum aynı noktada…
Sünger çektiğim uzakla yakın arasında…
Bu defa tek bir farkla
yaşlanmış bir beden ve yıpranmış anılarla
Olsundu
Okul bitince iş
İş bulunca ev
Evlenince çocuk...
Ölümüne çalışacakmışım
Ev bark kuracakmışım
Neticede aşk bildiğim
bir ölümün kıyısı değil miydi?
Kime aldanıp gardımı indirdiysem
senin yokluğunu doldurmak içindi
Kime yönümü çevirdiysem
pençelerini ruhuma geçirdi
Sana nasıl tarif edebilirim bu duyguyu?
Ben bile anlamamışken neler olduğunu...
Beni sana çeken görünmez bir güç var.
Karşı koyamıyorum.
Ne seninle olabiliyorum ne de sensiz...
Dünyam kaç parçaya bölündü
Şuracıkta
son sözümü söylemiştim sana
Verdiğim süre doldu
365 gün
Bence iki kefesi eşit bir terazi gibi
Savunmayacağım
Bir daha dönüşün olmasın diye
arkama katmayacağım doğrularını
Bu tavrımdaki keskin dönüşü sakın dışında arama
Hani ben göğsüne fazla gelen bir kemiktim ya
bu yüzden nefesimi kesmek istedin diyelim
Acunun yokuşları her ferdin harcı değil.
Yabana atacağına karşısında eğil!
Durgunluğuna aldanma, suları derindir!
Yolgeçen hanı hiç değil, kepenkleri indir!
Her günüm yüz asır içinde; karda kan izi...
Satranç tahtasında birkaç oyuncu kaldı.
Bu ilk değil ama bil ki son olacak.
Bile bile yenileceğim sana.
Nalburun demire vuruşunu biraz da sen dinle!
Gün gelipte tüm sıfatlar mânâsını yitirdiği zaman
bu çölün yüreğine sor buhranlarını.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!