Aldı başını gitti sevda atı
Yol aldı bir ömür, bir heves kadar
Kovaladın peşi sıra vuslatı
Hiç gelmedi, gelmeyen herkes kadar
Mutluluğunu isteyenler nerde?
Allah'ım bu hicranı nolur vuslat eyleme
Lütf-ü dert üzre ömrü bar-ı rahat eyleme
Ol kadr-i dert ki ehl-i çilekeşle bilinir
Kadrimizi naehil elde hoyrat eyleme
Bir ince sesleniş yankılanıyor kanımda
Uzaklardan bir hülya göğsüme dokunuyor
Nice ruhlar feryat figan ediyor canımda
Niçin hepsi kara tenime değip sönüyor
Bazı küheylanlar şaha kalkıyor içimde
Şimdi şimdi anlıyorum ki
Seninle benim hiçbir ortak yanımız yoktu
Senin gözlerin yeşil, benim ki siyahtı
Senin tenin süt beyazı, benim ki esmerdi
Sen hep coşkulu, hareketli, garbın müziklerini dinlerdin
Ben hüzünlü, durgun, efkarlı şarkın, müziklerini
Bu on yedi senedir yağan karın şarkısı
Bu birbirine denk on yedi çarkın şarkısı
Dönüyor içimde son sürat, kulaklarımda
Sesi yankılanıyor çarkların, dudağımda
''Yalnızlık, yalnızlık'' tek bu nağme işitilir
Bu ses yüzünden ruhum sevinçlerden itilir
Bir gün, bir yabancı çaldı çocuğun kapısını
Girdi usulca kalbine değiştirdi yapısını
Çocuk, mutluluğu yıllardır gördü rüyalarında, düşlerinde
Bulurum sandı mutluluğu yabancının gülüşlerinde
Yabancı yavaş yavaş aldı çocuğun acısını, kederini
Ama bir gün çocuk anladı yabancının gerçek ederini
I
Bir temmuz akşamı solmuştu sarı çiçekler
Bir devrin bitişi gibi düştüler toprağa
Halen açacakları güz günlerini bekler
Gövdesi toprağa değin bakarken ırağa
Buluşacaktık önümüzde ki bahar
Kaç baharlar geldi geçti, sen gelmedin
Müjdeleyecekti kuşlar gelişini
Göçmen kuşlar kaç kez göçtü, sen gelmedin
Ne dün kaldı, ne bugün, ne ânım
Aşık olan sever, hiç günah demez
Zaman karışır, akşam sabah demez
Hardan yanar yine de bir ah demez
Başındakini sen hicran mı sandın?
Vuslat bir hayaldir, hevesi çıkmaz
Yarimin inciden dişleri var
Mehtap, yıldız adlı taşları var
İnce kalem gibi kaşları var
Sevda dağının yolları gibi
Kurşuni gökte renk cenkleri var




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!