Dönmez  denilen dünyaları döndürüyor  yüreğim.  Feleğin    kanadıyım.Gelme  kelebek  gözlerinle   yaramın   sınırına.  Sen    ay ve şemsin  .Dolunay şeklinde  kal ki  hep  dolanayım   sevi dünyana.
-Gün’eşim ol   sevgimin   ta  doğusundan doğ  gönlüme.  Doğ ki  karanlık çökmesin    ruhumun   dehşet engiz   yerlerine. Yerleşkeni belirle, uçsuz  bucaksız    sevginle.
-Sarhoş  olmuş   sarhoşluğuma   serkeş   gönlünü giydir.  Avareliğim kısmetine  avam  olsun.
-Havam ile  Havva  olduğun   göksüz   günlerin    son  gününe  geleyim.
-Gün sussun.  Günlüğe sığmayan  duygular dile gelsin
Dil sussun. Susup da    dile  getiremediklerimiz  konuşsun.  İç dünyanın  defterini okudum,  biraz  benli   güzel    yazılar var. Yazgımı  tetikleyen  gelişlerini  gördüm.
Görmek  gözünü kapatsın.Göremediklerimiz  görsün    bizi.  Kör  gibi  kalalım   bu alaca   hayatın  ala   geyik   avından    dönüşümüzü      anlatan  anlam kadar.
-Dönüş  dünsün, dünya  yerine.  Dönüşünün    izdüşümlerini   anlatsın  dönüş. Ki  her  dönüşün
Üşüttüğü   bir  yürek   magması var.   Ben sana  dönmüşken,   mecburların  orada   üşümemeli.
-Bırak anlam  dile gelsin.  Birbirimizi  ne kadar anladık ki?  İnsanlar ne kadar  birbirini anlar ki. Bırak anlam dile gelsin.  Yaşamın, seni yaşamanın, unutamadığımın anlamını anlatsın.
-Ne kadar anlıyoruz  ki  yaşamayı.Bilinç ile   anlayış arasındaki   mayınlara neden  basa basa      keder üretiyoruz. 
Oysa  yaşam  hep  güzellikler üstüne  kurulu. Dünyada yaratılan her varlık  bir güzellik , bir  fayda  bütünüdür. Hangi  ağaç insana zarar verdi ki.Hangi  dağ  insanı üzdü ki?
-Dağlar ile aşklar arasında  içselleştirdiğimiz  bu   yanardağlar  nerden çıktı?  İnsan bir çıkar
Yumağı mıdır  ki?   Bu akan kan, bu  bitmeyen kin,  bu   baş edilmez hazlar, nazlar,  hep  az  gördüklerimizin   uçurumu. 
-Sahi sevgili  modernizmle  beraber  bizim de  genlerimiz     bozuldu sanırım. İçsel   fitlerimizi 
Kirletti   yeni yaşamın   algısız   tuzakları.  Bilinçaltımızın  kirliliği ,hava  kirliliğini  geçti.
-Sağlıklı bir  birey arama  arıyışımız  zorlaştı.  Bu  modern   algılar zehirlenmesinde        hormonlarına  kadar   zehir atıkları  sinen  bir neslin   hangi    beyaz  duruşunu arıyoruz.
-İşte  ben de sen de  bu   toplumun  içindeyiz.  Bu  yalpalanış, bu içsel    hendekler,   çöküşler   .
Bu  öküzleşme  sereminosu , ya da   anlık  yaşam  inekleşmesi   bundandır.Aşk ile seks arasına 
Yerleştirilmiş onca   içsel  tuzak var ki  Basa  basa,  bağıra bağıra ,  gide gide      yaşıyoruz .
Nefis  kral,  nefes  hava,   haz  kraliçe,  hoşluğun  boşluğu    uzay, ilgi,sıcaklık,  yıldızlar,  kariyer, para, güzellik  toprak,  istençler   ayağımızı  yerden  kesici, al sana       boktan    bir  dünya.
-
-Yaşamak ile yaşanmak arasındaki peri mezelerinden arındır beni.  Bil ki   akbil  gibi  dokunmatik değil tenim. Bütün enim, içim, dışım,  ruhun senle dolu.   Yalnız sana kesilmiş  özel bir    biletim.
-Yolcuyum  sana.Hangi sana  bilemedim. Sonsuzluğunun  en    sonuna  geldim.  Sonum   hayrola.
Ben delilere  ders   veriyorum. Delinin biri  sen   neden delisin ki?   
-Dedim ben  bu  aşklara ait değilim.  Kozmik,  metafizik, vicdani, içsel   bomba  yüklü bir sevdanın    urağanıyım.  Terk edilmiş  her  terkin   terkibiyim. Terk edilmiş  her  yüreğin  tertibiyim. Aynı  tertiplerim  var bu aşk  askerliğimin.  Tüfeğimiz  var   unutamadıklarımızdan yapmalı.Kurşunlarımız  var, gidenin sözlerinde yapılmış. Gez, göz,  arpacık  yerine; sev, unutma, sev   sloganımız. Marşımız var   yaylalar  yerine.  Yaramız  var, üstü  hiçbir  duyguyla  kapatılamayan.  Her birimiz  bu aşk vatanı için   Mecnun’uz. Siz  sevmeye devam edin.Biz  terk edilmişlikleri  tutuyoruz  burada.
-Deli:
-Çok delice şeyler söyledin. Duyar mı ki   bu  giden   yürek  avcısı.
Gelişi  surlarla çevrili    bir   çıkılmazın içinde.Güven  dağları   yıkılmış, düz  ama   kıraç bir ovaya  dönüşmüş.  Nadasta bekliyor. Sadakat saatinin pili bitmiş.Şarjı zor olan bir     dolma  algısında.
-Herkes  ona  binlerce  atomdan masal anlatıyor.  Yazmak yetmiyor.  Başka şeyler yapmam  gerek diyor  hayatın    atı.
-Sakalı  çıkmış    hayallerin  kızlarını   bırak.  Hazlarına   camdan   sevgiler  takma.  Kayalaşmalı   başkalaşman.
-Ben aslında  geleğen  bir  yerdeyim.  Sayrı  kalışların sanrısını    düzeltiyorum.
-Bir   yanlışın   yanlış algılama  zehrini temizliyorum.  Yalanların     yılandan daha  zehirli olduğu   
Yalansı yaşamın panzehiriyim. Panlarım sahnede.  Pamella    hazlar  yok.
-Her şeyin, canı dahil  vermeye hazır  bir   ruhun   sözcüsüyüm .Aşk  hükümeti adına açıklama yapıyorum.  Bu  terk edişin  evet doğruydu.  Bir meleğin kırılan kanatları vardı. Bir   güven   prensesinin    yok  olan dağları vardı. Bir   tutku   çariçesinin   dağılan   yürek devletleri vardı.
-Gitmek gereğinin    gereklilik  kipindeydin. Kişi  ekleri seni bekliyordu.
-Gitmeliydim.  Yalnız  birincil  adımlarına kadar doğruydu.
Şimdi bir dileğin   cennet    sözlüğünden    sana  sesleniyor aşk ve gelmek.
-Gelmelisin.
Söyleyemediğim,yaşamadığımızın, hayal edemediğimiz onca şey  oğullanıp  çoğaldı.
Ölümlü dünyanın  her şeyi  bin kez   benle öldü; ama  sen yaşarken yeniden  doğduk.
Ben biraz  deli olsam da  güneşiyim.   Yüreğimin   ışıltıları bundandır aydınlık.Bu sevi  aydınlık  bundadır.
-Yarin  cennetine gitmek için   sıratında   düzenbazlık  yapan aşk belasının sosyal aynasıyım.
Cennetin  öyle  yalnız, öyle mahzun, öyle sessiz, öyle     dingin duramazdı.  Ben geldim,   sensizlik  cehenneminde    beni  aşkı   oyunlarıyla    zebanileşen   yabansı    perilerden  kurtulup   iki dünyamı  da yakanların   yakasından kurtulup da  geldim.
-Ben geldim,  biraz  ben   olduktan sonra  geldim. 
Mevsimler gibi  değişmeyerek  hep yazgının yazı olarak    seni   her demime   yazmaya  geldim.
-Baharları sevmem ben.  Sonbahar  hep  yapraklarını  yaramın  hazanlarını  kapatmak   telaşındaydı.
Ve senden sonra   sonbaharını yaşayanların   sığınakları   korkuttu  dahası.
Sen benim ilkbaharımdı.  İlk baharda  çiçek çiçek   özlemlere taşıdı. Ben  haz arısıyım  ki   çiçek çiçek  dolaşıp     bal yapıp ; ama hep yalnız kalan ana erkek arıydım .
-Bu yüzden   yaprakları,çiçekleri olmayan   senli hasadın  yazıyım.    Kışları hiç sevmem. Karakışlar yaşattın   aylardır. İçimde dünya  büyüklüğünde  buzul varken   nasıl seveyim  kışı.
-Yazına  geldim, yazgına   yakın diye.Üstsüz   hayallerim   var.  Giyindirmen  gerek.
Kutsal  gizemlerin  çatısına  yuva yapan  beyaz  güvercinlerim  var. Hani  peygamber  efendimizi 
Ölümle   kalım arasında koruyan o  güvercinler gibi.   Gelip  bu  kutsi    yaranın  mağara  kapısında   yuva  yapıp  senden başka  güzelin  girmesini engel olan  beyaz  güvercinlerini görmelisin.
-Uçmak üzereler. İki yumurta yapıp kuluçkadalar.     Senin de anne olmanı istiyorlar.
Kayıt Tarihi : 19.8.2011 13:55:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
 


Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!