sükûnetinde akşam oldu Sitâre
yaşanmamış günler yarına kaldı
söylenmemiş sözler yürürlükten kalktı
dile yeni kelimeler eklendi
anlamlar değişti
ah sonbahar
ölümün simgesi yeniden doğuşun müjdecisi
havadaki bu matem
içime doldukça nasıl da acıtıyor ciğerlerimi
sessizce izliyorum
sararan yaprakların, kuruyan dallara vedasını
İnsanlık öldü!
Dünyanın her kıtasında, yeryüzünün her bölgesinde uyuşmuş, çürümüş insanlık öldü!
Aydınlar tüm çabalarına rağmen insanlığı fabrika ayarlarına geri döndüremedi.
Bu çıkarımda hadsiz sayılan, aydınların kalemleri kırıldı.
Adaletsizliğin demir parmaklıkları arkasında sonsuza dek suskunluğa mahkûm edildiler.
-son düşümdün-
gecenin koyu mürekkebiyle yazdığım
yıldızların bile kıskandığı o rüya
-son yeminimdin-
ahdimin dikenleri kanatırken dudaklarımı
her gün bir adım geri çekildim senden
ve her verilmeyen cevapta
mülga edildi eski bir şehir
zihin haritamda
sen hayal et diyorsun ya ikimizi
nasıl düş kurulur bilmiyorum ki
adende iki insan
ikisinin de kalbi nurdan
çiçeklere basmadan
başaklaları okşayarak
gezerlerdi cennet bahçesinde
bu kaçak bakış
eski bir kitabeden alınmış
-yazıtın birinci yüzüne-
tribün bestesi yazmış atalarımız
meğer en eski ata sporumuzmuş
bak görünür oldu kanatlarım
dünya vatandaşlığına geçince
yeraltı haritasından izini sürüp
parnassos dağına ulaştım
dün gece
kestirme yolu yoktur gönlümün
boşuna yıkma dağları
sen
kazmayı her vurduğunda
benim göğsüm daralır
mağara işçisi gibiyim, öyle ağır ki yüküm
sanki buzdan parmaklarımla
kor ağacından ömür topluyorum
gönlüm doygun belkilere
yüzüm yılgın keşkelerden
ölümümün yüzüncü yılında




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!