ukâz panayırında
adını asmışlar mu'allakât-ı seb‘aya
sesin yağdıkça kalbime
altın yaldızlı layihadan
şafak erken koparır iplerini
sus şehri zamansız uyanır uykudan
Salman Khan "sevginin gücü" sayesinde o müşkül yolculuğu tamamlamış ve Shahida'yı annesine kavuşturmak için Hint kumaşından yüreğini bir atlas gibi yerlere sermişti.
Shahida'yı son kez güldürebilmek için neşeyle tavuk dansı ederken
Shahida "sevginin gücüyle" boğazını saran o dikenli tellerden kurtulmuş, dili çözülmüş ve ilk sözcüğüyle gökyüzündeki tüm kuşları çağırmıştı.
Çağırdığı kuşlar İpekyolu yordamıyla
Shahida'nın kollarındaki o renkli bileziklerden dünyadaki tüm çocuklara dağıttılar.
çıplak ayaklarınla
tırpanlayıp kızgın kumları
güneşi teninle içmişsin besbelli
kendi harçlığınla
özgürlük ısmarlamışsın
kumsalda su satan çocuklara
bir gülüş arıyorum,
iki eylül vaddesinde
elinde pamuk şekeri vardı
renkli misketleri cebinde
heybesinde masumiyet taşırdı
neyzen
ateşin sırrına mı erdin
kor üfürür dudakların
ben ki
mülga edilmiş şehirler gördüm
nûrusiyâh
kalbime hayat veren su
o bakış ki çocukluğuma çocuk
gençliğime hazine
emenat değil mi canın
neyine gerek ölüm, senin
gördüğüm
duyduğum
bildiğim her şey eksik
çokça yağmur yağsa
ıslaklığım pekişir mi
yanılgılarımdan tanıdım seni
Cehaletin vurduğu son yumrukla Memleketimden yara almış dünya
Gözgü pazarına açılmış tezgâhta
Yemenici, beşer yamalıyor üç kuruşa.
Kehribar bir muştu yayılıyor geceye
"Bana gelen, senden gelsin."
Deyip, el açmış peygamber.
bir çıtası eksik bir uçurtma
iyi bilse de zaafını ulaşabilir mi?
bileklerini kesmiş bir yazgıya
âşiyan yuva mıdır zindan mı?
viran saraylardan kaçmış
-kuşları vurdular...
kuşlar uçarak gittiler ölüme-
gökyüzü grileşti önce
sonra boğdu hüzün, güneşi girdabında




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!