Sıyrıldı kâmusun çifte yazgısı,
Erguvan şehirler kumpasa geldi.
Elbette farklıydın eski kendinden..
Okunmuş çocuklar içinde vardık.
Şimdiyse bulanık bir yazı zaman,
Kum yüklü bulutlar çökerken şehre
Gökyüzü kanayan anılardadır
Öpülen bir resmin eskiliğinde...
Sen yokken yürümek zor olmamıştı
Dikenli bir çalı kuraklığında
Yeşil duvarlardan yansıdı yüzün,
Ellerin izleri kolayca buldu.
Herkes anladı ki bu ilk değildi.
Bir gaz kokusuyla sırlandı zaman.
Dünü ve o günü yarım bırakan
I
Kalbinin git dediği yere gitmediğinde,
Mutluluk kâf dağından uçar sinkâf dağına.
Ahşap, çivi, kan ve toprak kokusu..
Son yağan yağmurdan sonra anladım
İkimizden biri olmadığını..
Bende de elbet bir sırrın kalacak
Gelecek şehirler yıllar üstüne
Acılar iç içe öyle geçmiş ki
İlerlemiş yaşın ses tonlarında;
Önemli değildir ne söylediği
Ve kimler olduğu yakınlarında.
Belli ki yine de ümidi vardır
Oruçlar adadık Tanrı-Rab için
Uzak akşamların serinliğine;
Yürümeyi seçtik, durmak yerine
Ve daldık içine bu felaketin.
Onlarsa doyumsuz tutkularıyla,
İzleyin erguvan çiçeklerini,
Kayalar içinden çıktıklarında
Ve hayalet şehrin duvarlarında
Havanın nasıl da değiştiğini.
Böyledir bu sözün ilk rüzgarları,
rüzgar susuyor nemli günün sonunda hava boğucu
bana gel diyor bir kulak çınlaması belli belirsiz
bu boş vadide beni çağıran da kim bir başlangıca
Sararmış resimler hakkında sözler,
O tatlı telaş ve yeni giysiler;
İnsan ilk sevgiyi nasıl da özler.
Rafları dantelli ince vitrinler,
Çocukların hırçın sevinçleriyle
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!