Acılar iç içe öyle geçmiş ki
İlerlemiş yaşın ses tonlarında;
Önemli değildir ne söylediği
Ve kimler olduğu yakınlarında.
Belli ki yine de ümidi vardır
Yağmurun sesi ve toprak kokusu,
Hızını yitirmiş serin rüzgarda
Kadere baş eğmiş çam ağaçları...
Huzuru bölen bir telefon zili,
Sağnağa dönüşen yoğun ithamlar
Bayanların tutulmamış günlüklerinde,
ÜÇ'ün turunç olduğu hiç görülmemiştir.
Ama ustalıkla gizlenmiştir bir sürü İKİ
İncecik bir kadın sızar kalbime,
Yüzüme örttüğün kalın geceden.
Öyküsü imâlı birkaç kelime
Makyajı aktıkça utanır benden.
Sen uyuduğunda o kadın kalır.
Oruçlar adadık Tanrı-Rab için
Uzak akşamların serinliğine;
Yürümeyi seçtik, durmak yerine
Ve daldık içine bu felaketin.
Onlarsa doyumsuz tutkularıyla,
İzleyin erguvan çiçeklerini,
Kayalar içinden çıktıklarında
Ve hayalet şehrin duvarlarında
Havanın nasıl da değiştiğini.
Böyledir bu sözün ilk rüzgarları,
Bir melek düştüğü zaman işlenir
Ölü istiridye kabuklarına
Kısacık aşklara dair ne varsa.
Sorgulamak kendi acizliğindir,
Sarı yüzlü deniz duraklarında
Sararmış resimler hakkında sözler,
O tatlı telaş ve yeni giysiler;
İnsan ilk sevgiyi nasıl da özler.
Rafları dantelli ince vitrinler,
Çocukların hırçın sevinçleriyle
Arttıkça yolların gece farkları
Yağmuru daha çok işitiyorum.
Arabamın eski şarkılarıyla,
Güvensiz bir sıcak sarıyor beni
Gözlerim yaklaşıyor yanlış uykuya.
Kaçanlar her yere taşıyacaklar
Erguvan saçların imajlarını;
Yüceltip Yoksunluk Tanrıçasını
Sarı mühürlerle bağlanacaklar.
Dinleyin rüzgarın uğultusunu




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!