Yeni nesil unutmuş sohbeti konuşmayı
Umursamaz dilden çıkan kelimeleri
Kendini üstün görür kimseyi düşünmez
Boş verir yıkılan bedenleri vicdanları
Çocukluğu yetiştirmeyi unutmuş ana babalar
Ellerine bırakmış akıllı dedikleri telefonları oyunları
..
DÜN GEÇMİŞ, YARINSA GELECEK…
İlahi emir: “- Oku…”
-Kime?
-Hiç okuma bilmeyen Hz. Muhammed’e(s.a.v) .
-Sadece Hz. Muhammed’e(s.a.v) mi?
-Elbette hayır.
..
Bir sabah yine başlıyor
Ufukla beraber
Ve bir gazete yazıyor
Satır satır üstüne.
Belli ki, gecenin karanlığı halen üzerinde.
İlk kötü haber geliyor,
Çok uzaklardan.
..
Türk edebiyatı bölümlere ayrılırken kültürel değişim, dini değişim, coğrafi değişim, lehçe ve şive farklılıkları ölçüt olarak alınır. Türk şiiri de bu ölçütlere göre bölümlere ayrılır. Türk şiirini meydana getiren şairlerin, özgünlük açısından değerlendirilmeleri, bu ayrışmanın bilinmesiyle mümkün olacaktır.
Türk şiiri İslamdan önce sözlü edebiyat ürünlerinden oluşmaktadır. Koşuk, sagu, sav, destan bu ürünlerdir. Ölçü milli ölçümüz olan hece ölçüsüdür ve bunların 7'li, 8'li, 11'li olanları kullanılmıştır. Dildeki kelime sayısı sınırlıdır. Daha çok doğa, aşk, kahramanlık, yiğitlik ve ölüm konuları işlenmiştir. Türkler bu dönemde Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı, Oğuz Destanı,Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı, Türeyiş Destanı, Göç Destanı gibi destanlar ortaya koymuşlardır. Özgün bir edebiyattır. Bu dönemin en özgün şairi Yollug Tigin'dir. Çünkü Türk edebiyatının en özgün eserlerinden olan Göktürk Kitabeleri'ni Yollug Tigin yazmıştır. Orhun Kitabeleri, Türk kültür tarihinin, bugün için bilinen ilk yazılı belgeleridir. Aynı zamanda Türk dili, edebiyatı ve Türk tarihinin ilk ve ebedi abideleridir.Orhun Kitabeleri, Türk dili üzerinde çalışan alimler için hazine kadar değerli bir kaynaktır.
Kitabelerdeki dil, hayran olunacak ve hayret edilecek derecede mükemmeldir. Kitabelerin her cümlesinde şiir lezzeti duyulmaktadır. Cümleler kısa ve kesik olup derin bir anlam taşımaktadır. Herhangi bir kelime, cümleden çıkarıldığında veya ilave edildiğinde hemen bozulacak bir dengeye sahiptir.VIII. asırda yazılan kitabelerin dili ve her satırında ifade edilen fikirler emsalsizdir. Her satırında koyu bir Türklük şuuru ve milliyetçilik yatmaktadır. Bu emsalsiz gelişmişlik, Türk yazılı edebiyatının ve milliyetçilik fikrinin daha önceki devirlerde başladığının ispatıdır.
İslamiyetin etkisindeki Türk edebiyatı dönemi ise 10, yüzyıldan itibaren başlamıştır. Geçiş dönemi eserlerindn olan Divan-ı Lügati't Türk özgün bir eserdir. Çünkü Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oynamıştır. Türkçenin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermiştir. Bir sözlük olmakla birlikte, Türk milletinin yüceliğini de anlatan bir abide eserdir.Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önümli bilgiler vermektedir.
On beşinci yüzyılda Çağataycanın (Çağatay Türkçesinin) klasik bir yazı dili olarak kimlik kazanmasında Ali Şir Nevai'nin önemi bilinmektedir. Nevai öncesinde ve Nevai’nin çağında, Timurlular devletinde Türkçe yazan sanatçılar azdır. Nevai, Türkçeyi edebi dil olarak kullanmayan, Farsça yazan çağdaşlarına çatar. Çağdaşlarının Farsçanın karşısında edebi dil olarak Türkçeyi yetersiz görmelerini eleştirir; eğer emek verilirse Türkçenin de Farsça kadar, hatta daha fazla anlatım inceliklerine sahip olduğunun görüleceğini belirtir. Bu görüşlerini Muhakemetül-lugateyn'de görürüz. Yine geçiş dönemi eserlerinden Kutadgu Bilig'in özgün bir eser olmadığı savı yanlıştır. Çünkü, Kutadgu Bilig'in önemi hikâyesinde ve şeklinde değil, kitaptaki tartışmaların konu içeriğindedir. Sosyal hayat, ahlâk, bilgi ve özellikle devlet anlayışı hakkındaki fikirler, tamamen eski Türk geleneğinin sonucudur. Kutadgu Bilig'de iyiliği telkin eden sözlerin dayanağı ise, bütün dinlerde ve ahlâkçı felsefe sistemlerinde rastlanabilen evrensel ilkelerdir ve kimsenin malı değildir. Eser üzerindeki çalışmalarıyla tanınan İtalyan Türkolog A.Bombacı, 'tamamen orijinal bir eser olduğu hükmüne varıyoruz' demektedir. Bu tartışmaların dışında, çok yeni olarak, eser üzerinde bir Sümer etkisinden söz ediliyorsa da, bunu temellendirmek oldukça güçtür; yine de hükmü zamana bırakmak gerektir.Bu geçiş döneminde özgün şiirlere de rastlamak mümkünkür. Hoca Ahmet Yesevi, Edip Ahmet Yükneki, Yusuf Has Hacip ve Kaşgarlı Mahmut bu amaca uygun, halkın anlayabileceği bir dille eserler vermişlerdir. Örneğin, Ahmet Yesevi tekke edebiyatının ilk temsilcisidir. Bu vesileyle Anadoludaki Türk edebiyatının yeşerip gelişmesine zemin hazırlamış, Yunus Emre gibi büyük şairlerin yetişmesine sebep olmuştur. Yunus Emre'de Yesevi izlerini şu örnekle verebiliriz: Yesevî Yûnus
Aşkın kıldı şeydâ mini Aşkın aldı benden beni
..
İÇDALAŞI (kutsal yalanlar)
Kanımın tadı damağındayken başladı ibadete(ihanete) özenle dinini sığdırdı cüzdanına mümin, münzevi, müşteri, tüketici/yeni bir başrol buldu şeytan/büyük sinema platoların ortasında/yeni kutsal metinlerle bezeli/yeni tüketim ayetleri/yeni peygamberler/yeni çarmıhlar/yeni ihanetler/reklam cıngılları/ki henüz az önce terk etmişken İbrahim harranı/her kes yeniden teslim olmaya başladı kendi nemruduna/vefayla/ateşler içinde yanışına tanık olduktan sonra bile/çünkü iktidar/ona inananların korkusudur/onların yaratma biçimidir/her tiran/her kral/her diktatör/önce korkuyla zihinlerde var eder kendini/sonrası ise/inanç ihtiyacı/tekerürü hatanın/göğe yükselmesi isanın/miracı muhamedin/ihtiyacı ümmetin
Şimdi başkentler ateşler içinde/salgın/sarılık/veba/işçi hareketleri/tanrısal kudrete karşı insan/devlete/reklama…..
şimdi yaşamak temiz bir düştür/helal lokma/natürel gıda/çocuğun ağzındaki memedir/şehvetle dişlenmemiş/kirlenmemiş kadın/erkek/el değmemiş coğrafyadır/kendinde ait bir ülke ümidi veya bir odadır güneşi gören bir oda/kaporasız/peşinatsız/kamulaştırılmış/komünist…..
..
26 Haziran, bu ne şerefli bir gün,
Mücadele yapılsın, kalmasın hiçbir hüzün…
Her tür uyuşturucu, Rab’bimden lanetlenmiş,
İrade yasaklamış, zayıf nefis emretmiş…
Zaten rızkın sınırlı, masraflar yapmaktasın,
..
Kasyope, her sabah güneşle beraber uyanır, tezekten duvarın yanına oturarak, elinde bezden bebeğiyle, annelik oynardı. Bir taraftan da güneşin turuncusunu izler, hayeller kurardı.Dert yoldaşıydı güneş; aradığı umudun gizemli yolculuğu onda idi, onun doğduğu yerdi umut.Bu yüzdendir belki, güneşi hâlâ çok seviyor O.
Kasyope, ölen ablasının yerine doğmuştu.Can anası, çok sevdiği Kasyope'sini hekimsizlikten kaybetmiş; yine kızı olursa, Kasyope koyacaktı adını, ve anasının dediği olmuştu. Evet O, ufukta ki kızıllığa, beyaz gülüşlerle açmıştı gözlerini. Altı kızkardeşi, üç abisi vardı. Kızların ortasında, düşe kalka, altı yedi yaşına gelmişti. Duyarlıydı, bir takım yetenekleriyle doğmuştu her çocuk gibi. Kız oluşundan bu yetenekleri pek farkedilmiyordu.
Yağmurdan sonra, ıslak başakların kokusuyla kendinden geçer, yağışa aldırmadan, başakların boynunu bükmelerine kızarak, onlara inat üstlerinde yuvarlanırdı. Sereserpe uzanır, gökkuşağının çıkmasını beklerdi. Onu, düşsel renkleri içerisinde görür görmez, bildiği bütün duaları okur, altından geçmeye çalışırdı.Birilerinden duymuştu.Gökkuşağının altından geçerse, erkek çocuk olacaktı. Fakat, her deneyişinde gökkuşağı ondan kaçardı sanki. Kızardı Kasyope ona, ve bir gün inatla ona varacağına inanıyordu..Sonra neden erkek olmak istiyordu? Niyeydi bu isteği? Anlıyamıyordu.
Minik yüreğiyle, yaşına bakmadan, bütün ev işlerini üstlenerek, anasına yardım ediyor, ve böylece varolduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. İlgi ve sevgi isteyişinde, kendi çabasıyla varolmak onu yoruyordu. Peki ne yapmalıydı? Anası, onca işin gücün içinde kendisiyle nasıl ilgilenecekti? Babasını fazla göremiyordu zaten. Oniki nüfusun ekmeğini kazanmak kolay olmasa gerekti, bu yüzden de orda burda didinirdi.Hem görmüş olsa bile babasını, onunla ilgilendiği, güzel bir iki söz söylediği yoktu. Üstelik, ayıptır diyerek kucağına bile almazdı. Çünkü, ana babalar çocuklarını, büyüklerinin yanında kucaklamazlardı.
..
Babalar gününü kutlamıyorum şimdi,
Sevgililer gününü kutlamadığım gibi.
Çünkü;
Yılda bir kez Baba,
Yılda bir kez Sevgili,
Olamam.
Her gün Baba,
..
Hani hep saklanırsınız ya kendi ardınıza
Hani en iyi siz saklarsınız göz yaşlarınızı kendinizden bile
Acıyı göğsünüze gömüp
Taş kesilir ya bakışlarınız
Oysa bilmez miyim sanıyorsunuz
Çocuksuz kalan babalar
..
Bazılarımız öğün bulamaz yiyecek
Bazılarımız haramlarla ihya oldu
Günlerimiz vardı;
Masum, manevi
Ama ihtişamlı
Kalmadı artık o ihtişam ve saflık
Şimdi günler bölündü...
..
Saftır sabidir suçsuzdur bebeler
Eksilmesin isteriz kulaklarından ninniler
Açılmamış kitap gibi ter sinmemiş beyaz tenler
Yollarını bekliyor senin oyuncaklar bisikletler...
..
Bak kadınlar günü bir güne sığmaz
Kadınların olmaz yılda bir günü
Bulut olmadan da hiç yağmur yağmaz
Benim için her gün kadınlar günü
Kadını sen yılda bir gün hatırla
Onun haricinde doğra satırla
..
Analar karıydı,babalar herif
İma etsen bile,anlardı arif
Kırk kere anlatsan,bir şeyi tarif
Dilin değişirse, İZAH değişir...!
Ayrı dille millet,kampa bölünür
Milli birlik olur,dille bilinir
..
Doğmuşum, sekiz kasım bin dokuz yüz ellide
Öleceğim bir gün, nasıl olsa o bellide
Doyamadım yaşama, gözüm ince bellide
İsteyince Necat, şair de oldu ellide
Yarım asır olmuş geçeli, aylardan kasım
Çokta iyi yapmış sünneti, sünnetçi KASIM
..
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ – 8 MART
Havva Ana bu gün Kadınlar Günü
Mekanın cennet olsun.
Fatma ana bu gün Kadınlar Günü
Mekanın cennet olsun.
Zübeyde ana bu gün Kadınlar Günü.
..
"Babaları eve gel-e-meyen çocuklara"
Benim babam işçiydi. Şeker Fabrikasında çalıştı otuz yıl. Öyle tehlikeli bir iş yaptığı söylenemezdi. Fabrikanın Ziraat kısmının park-bahçe bölümünde çiçekle böcekle falan ilgilenirdi. Sabah sekizde işe gider beş buçukta da işten çıkardı. Ve ben neredeyse çocukluğumun her beş buçuğuyla altısı arasını havanın durumuna göre bahçede, eşikte ya da cama tüneyerek geçirirdim. Bir keresinde babamın işten çıkacağı saate yakın bir telefon geldi. İş kazası geçirmiş. Bakımını yaptığı çim biçme makinesine elini kaptırmış. Ambulansla hastaneye götürmüşler. Ona bir şey olacak diye öyle korktum ki, nerede ne zaman babasına bir şey olduğunu düşünen bir çocuk görsem onun acısını bütün kalbimle hissederim hala. Allahtan çok ciddi değilmiş durumu. Bir kaç dikiş ve bir hafta raporla döndü eve...
O zamanlar kahve alışkanlığı vardı babamın. Annemin deyişiyle "kumara" giderdi bazı akşamlar iş çıkışı. Kumar denilen şeyin çayına kahvesine çevirilen okey olduğunu yıllar sonra anladım. Ama anneme şimdi bile sorsanız, babamın o zamanlar kumar oynadığını söylemeye devam eder...
Saat altıyı geçtiyse ve babam gelmediyse eve yüzüm düşer, boynum bükülür, eve geçip, sessizce çekyatın köşesine ilişip hiç konuşmadan, başımı dizlerimin arasına çekip beklemeye başlardım. Annem hep evdeydi. Kardeşlerim de vardı. Ama ben beklerdim babamı. Çünkü babam başkaydı. Bazı şeyler olurdu hep ve onları sadece babama anlatabilirdim. (Bütün erkek evlatlar bilir, bazı şeyler sadece babalara anlatılır...)
..
Bugün bir meleğin doğum günü
Canım doğum günün kutlu olsun
Sevdiğime şahit tut bu günü
Hayatın daima mutlu olsun
Unutmadım tanıdığım o günü
O gün tanışma günümüz olsun
..
E anne! E be anne… “Hasan abin ölmüş” demek ne de kolay geldi sana. Hançeri gecenin 1’inde sineme saplamak nede kolay geldi… Bilmez misin ürkütür beni gece çalan telefonlar? İnler her melodi gecelerde anne! Telefonu ilk çalmaya kaldırmamak aklına mı gelmedi anne?
Kara haber tez duyulur derler ya; “Oğlunuz öldü” diye nede çabuk haber verdiler öyle! Rüyalarımın en güzel abisinin nefesi nede çabuk kesildi böyle. Erkekler de ağlar, artık bende ağlıyorum anne.
Biliyor musun anne, artık güneş bile yitirdi ışığını, yıldızlar görünmez oldu gecelerde. Anne, gözlerim güneşi görmez oldu anne! Hasan abim de bir gece batmadı mı zaten? Sevgililer sevgilisine bizden önce kavuşmayı tercih etmedi mi?
Anne, ben abimi özledim anne! Antalya’daki trafik kazasında ne zaman ölmüştü abim? Anne, söyle bana 7. ayındaki Nazlı Sude ne zaman kaybetti babasını kör kuyularda? 25’inde kuzusunu ne zaman koklayamaz oldu babası, haydi hemen söyle anne? Abim ne zaman “anam” diyemedi sana? Ne zaman Muzişim diye kollarını saramadı bana? Ne olur söyle anne; abim ne zaman gitti benden?
..
Mermi çok içerdeydi, buna rağmen dağladım
Bu babalar gününde şehitlere ağladım
Yürekte paslı kalan, gömdüğüm silahları
Kinden mermi doldurup, kanlarıyla yağladım…
20.06.2010
Necati ŞİMŞEK
..
En büyük sınavımız doğmaktır aslında ve yaşamaksa daha büyüğüdür.Diğer sınavların tamamı bunların yanında öyle küçüktür ki fark edemeyiz çok zaman.Aslında yapılan tüm sınavlar çok önemlidir ama yaşam sınavı kadar büyük olamaz.Her sınavdan önce hepimiz heyecanlanırız,ellerimiz terler,başımız zonklar; hele bir de sorular çalışmadığımız yerden gelirse vay halimize.Aslında düşünüyorum da sınavın anahtarı,öğretmeni derste anlamak,aynı gün tekrar ve pekiştirme,sınavdan önce son bir tekrar çoğu zaman sınavlar için yeterli olabilecektir.
Şu önemli tespiti aklımızdan çıkarmayalım,hiçbir sınav bizim kişiliğimizi,insan oluşumuzu,sevgimizi,sevilmemizi ölçemez.Böyle bir sınav ancak yaşam süreci içerisinde zamana yayılmıştır.Ülkemizde özellikle sınavlar genelde testtir,bunun bazı geçerli nedenleri olabilir,örneğin test tipi sınavı hazırlamak ve kısa sürede değerlendirmek mümkündür.Fakat bu tip sınavlar ne yazık ki tek tip ve düşünmeyen,yorumlayan insan yetiştirmekte ve bir çok insan yaşamda bundan dolayı başarısız ve mutsuz olmaktadır.
Gençlere seslenmek istiyorum, arkadaşlar tüm sınavlar önemlidir ama ondaki başarılar sizi yaşamda hep başarılı ve mutlu kılmaz.onun için bir sınav başarısı veya başarısızlığı ne sondur,ne de başlangıçtır,bu gerçekle yüzleşirsek sanırım sınav öncesi ve sonrası yaşanan travmaları daha çabuk atlatabiliriz.Bir de ana ve babalar için bir çift sözüm var.Çocuğumuzun kapasitesini ve yeteneklerini bilmeden yüksek hedefler koymak hem ona hem size onulmaz yaralar verecektir,ayağı yere basan tercihler hepimizi mutlu edecektir.Ayrıca yaşamın sadece sınavlardan oluşmadığını da bilmeliyiz.Şiir,müzik,sinema,tiyatro,spor vb. de bu yaşamın bir parçasıdır bunlara da yeterince zaman ayırmak hepimize iyi gelecektir inanın.Sonuç asla unutmayalım en büyük sınav doğmak,daha büyüğü yaşamaktır.
YILDIRIM YILDIRAN
İZMİR
..