Eski devirlerde, özellikle Osmanlı döneminde, yabancı memleketlerden gelen resmi yazıları veya oraya gidecek yazıları tercüme etmek, yazmak önemli bir mesele idi. Tercüme ile uğraşanlar, yabancı dil, hem sadece bir değil, bir kaç dil bilmek zorundaydı. Bu sebeple de tercüme işinde görevli olanların çoğu da İslâm olmayanlardı. Ve o devirlerde yabancı dil bilen gençlerden meydana gelmiş bir TERCÜME ODASI kurulmuştu.
İşte, batı tesiri deyip durmadayız ya, bu 'Tercüme Odası' nın etkisi hep...
Tanzimat ve benzeri gelişimler hep tercüme odasınından ilham almıştır. Kaynak orasıdır yani...
Reşit Paşa´dan başlıyarak, tanzimattan sonra tarihimizde önemli yer tutmuş olanlardan birçokları bu daireden geçmişlerdir.
Örnek verecek olursak:
Ahmet Vefik Paşa, Namık Kemal, Sadullah Paşa, Kâni Paşazade Rifat, Mir´at Gazetesi sahibi Refik, Münif paşa, Macit paşa, Ethem Pertev Paşa gibi, o devrin fikir ve idare hayatına karışmış olanların ekserisi ayni zamanda o dairede memur olarak bulunmuşlardır.
Yenilik...
Evet yenilik...
Ama, kamu-devlet idaresinin kurup yönettiği bir odada görevlilerin elleri ve dilleriyle...
Ben yeniliğin özgür olanını severim, sevmişim.
Yeniliğin tepeden değil, tabandan gelenine sevdanıp yanmışımdır...
Yunusca, Pirsultanca, Şemsce bir yenilik benim özlemim...
Kaynaklarda yazar ki:
(((Tercüme Odası o zaman büyük bir ehemmiyet kazanmış ve o devrin
adamlarından birinin dediği gibi ´...siyasi fikir bakımından da zamanın vükelâsına muhalif efkârda bulunan ve bir nevi muhalefet fırkası addolunabilecek bir heyet´ mahiyetini almıştır. ´Filân ibare Tercüme Odasının icadıdır´ veya ´Filân hususta Tercüme Odası gene pek muteriz´, ´Filân tabiri Tercüme Odası kabul etmiş´ gibi sözler vükelâ ve zamanın diğer büyükleri arasında dönüp dolaşmıştır.
Kemal, Tasviri Efkâr´a yazı yazmaya başladığı zaman Tercüme Odasına devam ediyordu. Binaenaleyh bu dairenin yalnız konuşmalarda bahis mevzuu olan fikir ve kararları gazete sahifelerine de aksetmeye başlamış oldu.
´-....EDEBİYAT âleminde henüz bir hareket yoktu, hattâ bu devirde edebiyat HENÜZ BUGÜN KAULLANDIĞIMIZ MANAYI DAHİ ALMAMIŞTI; bu maksat, ŞİİR VE İNŞA kelimeleriyle ifade olunuyordu. Edebiyat an´anesinde MÜHİM BİR DEĞİŞİKLİK YOKTU; ŞAİRLER HAYATLARINI, FİKİR VE EDALARINI meşkettikleri ESKİLERİN TARZLARINDA geçiriyorlardı. Onlar gibi her akşam bir meclis kuruyorlar, sohbetler ediyorlar, FUZULİ, BAKİ, NEF´İ, NAİLİ gibi eski üstadların yollarında eserler vücuda getiriyorlardı. ´ (Son Asır Türk Edebiyat Tarihi-Mustafa Nihat Özön-Milli Eğ. Yyın-1945-Syf:8)
Evet;
Resmî olarak
Türk Edebiyat Tarihimizde İLK YENİLEŞME HAREKETLERİ, ´Tercüme Odası´yla başladı.
İlk ateş, ilk ışık o odada yakıldı.
Zira, görev yapanların BATI metinlerini tercüme edişleri sırasında rastladıkları EDEBİ TÜR ve ŞEKİLLER, yüreklerinde edebiyat-şiir tutkusu bulunan insanları heyecanlandırdı. Sarıldılar kalemlere. Tercüme ettiler. Yeni söylem ve şekiller geliştirdiler. Resmi-devlet yazışmalarından tutunda, şiire, tiyatroya, öyküye, masala varıncaya kadar EDEBİYATIMIZDA YENİLİK HAREKETİ başlamış oldu.
Saygıdeğer Dostlarım;
Bugün bizler TERCÜME ODASI´ndakilerden çok daha büyük imkânlara sahibiz. İNTERNET´in hızı ve sunduğu imkânlarla dünyayı kucaklayabiliriz.
Öyle değil mi?
Tabandan yukarıya hareket edecek bir yenileşmeye ne dersiniz?
Mustafa CeylanKayıt Tarihi : 19.10.2009 22:30:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI '-GÖRÜŞLER-2'- ________________________________________ GÜLCE Grubu-paylaşımarındann

Teşekkür ediyorum..
Akım-takım vb... Bütün her çaba, her çalışma şiirin yükselişi için.. Esas olan şiirdir. Bütün bunlar birer vasıtadır. Bunu her vesile ile açıklamaktayız zaten.
Bizim yola çıkışımız böyle. Edebiyat tarihi değerlendirecek elbette.Suskun, taklidçi ve neme lâzımcı olmak yerine, ateşi söndürme gayretinde olan karınca olmak daha güzeldir. Bel ki, kabristan da unutulanlardan olacak bu hareket, bel ki de göl maya tutacak...
Şüphesiz, kökten ve sizin bahsettiğiniz yenileşme hamlesinden tarafız.
Çorba kazanının başında şeklî unsurlar sebebiyle kavga eden Cennet sakinleri olmak yerine, göklerin sancısını idrak etmiş yağmur bulutları olmanın sevdasındayız. Umarım hoş görür ve hoşça bakarsınız siz ve dostlarımız...
Şems'e gelince...
Benim asker arkadaşım o. Arıyorum,bulamıyorum son zamanlarda. Uykulu zaman dilimlerimi ihtilâlle tepe taklak edip, rüyâlarımı bile savuran dost tayfunu.. Bazen dün, bazen bugün.. Yıldızlar düşer beynimin makina dairesine ve yeni bir düzene koyarlar içimin gürültüsünü..
Şems olmasaydı bel ki Mevlâna yoğrulamazdı teknede. Olmazı olduran, hamı olgunlaşturan, değersiz bir madenden gönül ocağında pişirerek mükemmel cevher, abide şahsiyet ve kalem oluşturan bir nefestir Şems.. Yeniyi keşfedip donatan ve sunandır...En büyük eseri de Mevlâna'dır biliyorsunuz...
Teşekkürler,
Selamlar, saygılar...
TÜM YORUMLAR (2)