“üzerime sinmiş asırlık yalnızlık sıktıkça kollarını
her yeni gün biraz daha
mor rengi hüzün rüzgarlarının
esip geçer bağrımda
ihanete vurur saatler
yokluğunun ağırlığı içimde
've ben ağaçların tanrısı!
her yanımda yanıkların izleri
bedenime hapsolmuş
acı dolu yüzlerde okunur
geçmişin silinmez lanetleri
ruhun ruhumda
sınırlarını çizmediğim bir hayatın elinde oyuncak oluyor bedenim
kırıldıkça kırılıyor
öylesi hoyrat ki çocuk
vuruyor yerden yere
görünmüyor hiç içten içe sızan kan
“giriş notası sandın kendini küçük bir şarkının
farkına varmadan bir senfoniye başladığının”
inanmadın
ya da istemedin hiç inanmayı
şeytanı aradın ayrıntıda
yüzümü sakladığım gecelerde haykırdı cılız sesim
ayaklandı yıldızların her biri gökyüzünde
lavanta kokulu dolaplardan fırladı saklı sözler
nihayetinde oynanan ayrılık şarkısında çağlarken hüzün
ısrarlı bir baş dönmesi okşadı saçlarımı eskilerden
karaydı
berbat bir yazgının tam içinde
yumuk ellerinde
kundağından yeni çıkmış bebeğin
umuttu
kuru bir ayazdı
ak ya da kara
belli olmayan bir koşturmacada
oynanan oyunlardan
arta kalıyor yaşamışlığım
rantını tutturdukça yol alıyorsun/ açık önün
ağrıyan günlerin sonrasında
yüzünü örten güneşin yokluğuyla
çizildi gece koynuma
yeknesak bir koşturmanın ardından
yorgun düştü izdüşümü
Kendime batırasım var bugün sözlerin keskinliğini. Sarssın her bir sözcük yüreğimi ve vursun keskin ucunu bedenime acımasızca. Kalemimdeki kanlar içime damlasın iyice; hatta çağlasın. Tenimde yansın her biri bitmemiş sözlerin, alev alev.
Çıldırmalıyım yıldızsız gecelerin altında. Sayısız lanetlerini okumalı gecenin efendisi üzerime. Ve ben ölmeliyim her dizede, her satırda, her sözde. Ama kelepçeler vurulmalı ellerime ve yazamamalıyım tek bir harf bile.
Sinsice içime girmeli bu gece kara melek, işlemeli kanıma deliliğini. Paramparça etmeli düşlerimi.
alıp başımı gitsem
kalacak mısın ardımda
yoksa sürükleyecek miyim seni de
kendimle birlikte
gitsem
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!