Aşk yolunda kalifiye hayat işçisi gibiyim. Önüme konulan ekmekle doymaya çalışıyorum fakat her geçen gün açlığım daha da büyüyor.
Dinliyorsan …
Aslında bu bir beyinsel süreçti. Aşka itiraz etmeme neden olan bütün birikenler. Kendimi koşullandırmak suretiyle duygularıma set vuruyorum.Yüreğimde taşıdığım tüm anlamlara rağmen. Bir  sitem başlıyor kime olduğunu bile bilmediğim.
Yüreğime haksızlık ediyorum. Benim için gereksinim olan her şeye istemiyorum diyorum. Farkındayım yüreğimi yeni yelkenlere açma zamanı çoktan geldi. Hayat tesadüfler toplamı diye mırıldanırken, biliyorum ki hayat aynanın yansıtmasıdır. Aşkı yaşamayı ve yaşlanmayı,gözlerimi aşkın gözlerine sürmeyi ne delice istiyorum. Fakat daha fazla denemek ve yanılmaktan korkuyorum. Zehir, zehrin panzehiri olmuyormuş kimi zaman. Yeniden doğmak istemiyorum.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




kendi dünyanı kurmuşsun acılardan ibaret sadece acı..acıya aşıksın ve de yalnızlığına bu öyle bir şey ki ne zaman hayatına birisi girmeye kalksa boğuluyorsun kaçışın bundan bundan küskünsün kendine belkide..isyanın dorukta kayıpların yüreğindeki yangın kokusunu artırıyor ve yinede sen her nereye gidersen git biliyorsun ki bu yanık kokusuyla asla mutlu olamayacaksın her yarın,her yarında bir dün aramaya devam edeceksin belkide...yeniden doğmak istememen... inan istesende bu mümkün değil zaten o yüzden şanslısın ve de ki ben melankoliyi seviyorsam acım bana huzur veriyor ve kalemime dansın en ketum rötuşlarını yaptırıyor... de ki bende sana aşığım de ki ben bir hiçim içinde herşeyi barındıran de ki bu benim ya da ben kimim?soruların bitmedikçe ki en çokta bunlar yorar insanı,belki sana yeni bir yol çizer ne dersin?kimbilir belki de...!hani demiş ya yazar 'suçtur umutsuzluğa kapılmak' bende diyorum ki en acı yanımızdan mahkum edilmişiz zaten,umudu çoktan kaybetmişiz bizim dünyamızı bizden iyi kim anlar buna ne kadar ihtiyacımız var bunu da bilmiyoruz ya..yazmaya devam herşeye rağmen,yüreğine sağlık.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta