O koca şehrin ışıkları,
Nöbet kulübesinden gördüğüm...
Yelek, miğfer, silah, mermileri,
Tam dört saatlik kördüğüm...
Ne bir adım attım yollarında,
Ne toz soludum sokaklarında,
Yine de ismi her anıldığında,
Bağrımda sızlar şehr-i Istanbul.
Bendeki ancak bir gönül yarası,
Sen geliyorsun üstüme,
Üşüdüğümde sana sarılıyorum,
Mutluyken sana gülümsüyor,
Üzülünce sana surat asıyorum,
Kızınca sana kızarıyor,
Seninle dinginleşiyorum.
Barut gibiydim, kıvılcım bekleyen,
Aşkım alev alacaktı, olmadı,
Yok artık o şevk, içimde büyüyen,
Senden yana hiç umudum kalmadı.
Başkaları çalsın şimdi kapını,
Deniyorum,
Çoğu kez silip atmayı aklımdan seni
Bir hastalık misali yayılıyorsun.
Yanılıyorsun, deli değilim
Biliyorum bu yazdıklarımı duyuyorsun,
Çünkü aşık derler bana,
Bağrımda bir hazin sızı,
Unutamam aşkımızı,
Yedin de bitirdin bizi,
Ölüm bu saatten sonra!
Açıp ağzı yumar gözü,
Adına sevgi dedim, oldu yalan,
Aşkımız da artık eski bir roman,
Bir hatıradır sevda senden kalan,
Şimdi istesem de sevemem seni.
Hasret rüzgarı aramızdan esti,
Bir yudum ışığın altında, elimde kalem,
İster inan, ister inanma, çok seviyorum,
Bu sonsuz acıya gülüm, senin ancak çarem,
Seni zifiri karanlıklarda bekliyorum.
Ne olur öylece yanmışsa bir tarafımız,
Bir yalnızlıktır kapımızı tıklatan,
Sonra kar yağar geleceğimize,
Geçmişin beyaz örtüsü...
Hasretin buğusuna bir şeyler yazarız,
Cebimizde ise kalp kırıklıkları,
Biriktirdiği yılların...
Yangın var!
Yangın var içimde ağaç çıtırtıları,
bir telaş!
Kozalaklar patlıyor,
Dumanaltıyım,
Yetişin!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!