Acı esme artık hasret rüzgârı
Ömrüm kadar acı veremezsin ki
Ne çıkar hazanda görsen baharı
Benim gördüğümü göremezsin ki
Kendinden kaçmayı bilmeli insan
Hayata yenik düşsün; silinsin ismi, yâdı
Verdiği her nefesi bin bir kederle alsın
Gözleri açık gitsin, yarım kalsın muradı
Gurbeti çıkaranın adı gurbette kalsın
Hasrete tutsak olsun, parçalansın yüreği
Saklı durur mu hâlâ telli, tahta arabam
Oynamaktan yılardık cumbalı ahşap evde
Elinde file ile işten dönerdi babam
Kapıda karşılardık cumbalı ahşap evde
Cızırtılı radyodan yayılır ince bir ses
Akdeniz’de
Dalgalar yükseldi, koptu kasırga
Sularla boğuşan nice kadırga
Barbaros emriyle ilerliyordu.
Akdeniz’de
Riyakâr insanlardan kel çıktı, takke düştü.
Yol bilmez mürşitlerden, zaviye tekke düştü.
Altın çağını yaşar zamane kalpazanı,
Üç hokkabaz elinde hakikat sirke düştü.
Gölgeni sürükleyip götürdüğün yollara
Alaturka hüzünler yağıyor gökyüzünden
Gözü yaşlı bulutlar peşinden ardın sıra
Alaturka hüzünler yağıyor gökyüzünden
Hatıraları besler siyah beyaz resimler
Dizlerimde dermanım dolabımda ecza yok
Yükümü biliyorsun sen hafiflet Allah’ım
Her nefes sarp bir yokuş çıkabilirsen yaşa
Yapıştı yakamıza nasıl illet Allah’ım
Ne aydan haberim var ne güneşten ne dünden
Sen çekince elini parçalandık ilk günden.
Dünyamıza sis çöktü eksilmedi üstünden.
Islak kirpiklerimden hüzün düşüyor anne.
Hasretin sancısından ruhum üşüyor anne
Kâinat sırtımda yük, “Çeker mi kalbim?” dersin
Bazen tekler yüreğin, “Aman ya Rabb’im!” dersin
Karlı bir kış akşamı ansızın kapın çalar
Elin açmaya titrer, “Acaba bu kim?” dersin
İstanbul/1992
(Teşehhüt Miktarı)
Her şeyim varım yoğum,
Karıyorum zamanı.
Nerede çocukluğum,
Arıyorum zamanı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!